5 Şubat 2012 Pazar

Kırgın

Bu yazıya Gebze’de kar fırtınası nedeniyle 2,5 saat yolda mahsur kaldığım esnada başladım. Karayel ile güçlenen tipi, gökyüzünden yağdırdığı kar yetmezmiş gibi, bir de çevredeki karı yola süpürüyor, zaten kilitlenmiş yolu iyice gidilmez hale getiriyordu. Fırtına aslında bir gün evvelinden başlamıştı. Daha önceki akşam aklımdan tam kırgın havası diye geçiriyordum; hatta balığa olan düşkünlüğü nedeniyle uğraşmayı sevdiğim bir arkadaşıma yalandan “Kabataş’ta balık kırılmış, kepçeyi al koş” diye takılmıştım. İki günü aşkın süredir devam eden kuvvetli fırtına, üzerine nehirlerden ve şehir şebekesinden denize karışan tonlarca kar suyu… Hepsi olası bir kırgının habercileriydi. Ben de yolda geçireceğim sıkıntılı saatleri bu yazıyı yazarak değerlendirmeye karar verdim.


İstanbul'da kırgın denince akla gelen ilk resim... Kırgında su yüzüne vuran torikleri kepçeleyen balıkçı... Muhtemelen 50'li-60'lı yıllardan kalma. O günler ile günümüzdeki kırgınları kıyaslayınca balık nüfusundaki azalma anlaşılabiliyor. Artık kırılacak balık bile kalmamış.
Sıcaklık, tuzluluk ve sudaki oksijen oranı balıkların yaşamını doğrudan etkileyen faktörler arasında ilk sıraları alır. Balıklar besinden önce bu etkenlere bağlı olarak yaşam alanlarını belirler; söz konusu faktörlerin herhangi birinde hayatta kalmasını zorlaştıracak bir değişim olması durumunda ise bulunduğu yaşam alanını terk ederek göç ederler. Söz konusu etkenlerin balığın göç etmesine imkan tanımayacak denli hızlı değişmesi durumunda ise genel olarak kırgın diye adlandırılan olay meydana gelir. Suyun sıcaklığında, tuzluluğunda veya oksijen oranında gerçekleşen ani değişimler balığın fizyolojik aktivitesinin düşmesine veya ölümüne yol açar.
Peki, sudaki bu ani değişimler nasıl meydana gelir? Bu sorunun onlarca cevabı olmakla beraber, en sık yaşanan durumlardan bazılarını burada özetleyebiliriz.
Ani Sıcaklık Değişimleri : Termoklin Tabakasındaki Değişimler
Kendi vücut sıcaklığını sabitleyemeyen tüm canlılar gibi balıkların da yaşamsal aktivitesi ortam sıcaklığına çok duyarlıdır.  Yine aynı şekilde diğer tüm canlılarda olduğu gibi her balık türünün de ideal yaşam sürebileceği sıcaklık aralığı farklıdır. Bununla birlikte çoğu balık türü kendisi için ideal olmayan ortam sıcaklıklarına da uyum sağlayabilme ve bu sıcaklıklarda hayatını sürdürebilme yetisine sahiptir. Balıklar bu sıcaklık değerlerinde vücut aktivitelerini azaltmak, derilerinden daha fazla mukoza salgılamak gibi önlemlere başvurarak hayatta kalmayı başarabilir. Ancak sıcaklık değerlerinin aniden değiştiği durumlarda balıklar son derece savunmasızlardır. Şimdi bu sıcaklık değişimlerinin denizlerde nasıl gerçekleştiğini inceleyelim.
Termoklin tabakaları iki farklı yoğunluktaki su kütlesinin birbirinden keskin bir biçimde ayrıldığı bölgelerde oluşur. Işığın, yoğunluğu farklı ortamlardan geçerken kırılması nedeniyle oluşan flu görüntü bu tabakaların en belirgin özelliğidir.  Suyun yoğunluk oranını belirleyen etmenler - bu bazen tuzluluk, bazen su sıcaklılığı, bazen de her ikisi birden olabilir - suda termoklin tabakalarının oluşumuna yol açar. Akıntılara, derinliğe, dip yapısına ve daha birçok faktöre bağlı olarak yüzeyden dibe kadar olan su kütlesinde çok sayıda termoklin oluşabilir. Termoklinler kimi bölgelerde anlık koşullara bağlı olarak oluşmakla beraber özellikle iki farklı yapıdaki su kütlesinin birbirine bağlandığı boğaz benzeri yapılarda süreklidirler. Öyle ki, bu termoklinler söz konusu bölgelerde tamamen farklı iki ekosistemi birbirinden ayırır. Yanı başımızdaki İstanbul Boğazı örneğinden yola çıktığımızda, dahası Marmara’yı büyük bir kanal olarak ele aldığımızda yaşam belirli derinliklerde keskin bir şekilde birbirinden ayrılır. Bu bölgede termoklin tabakasının üstünde kalan sular daha az tuzluluk oranı, daha bol oksijen isteyen çoğunluğu Karadeniz kökenli veya göçmeni canlılara ev sahipliği yaparken, termoklin tabakasının altında kalan bölgede Akdeniz’e ait mercan, kalamar, deniz kestanesi, deniz yıldızı gibi canlılar barınır. Bazı canlılar bu tabakalar arasında geçiş yapabilse de iki farklı ekosistemin özellikleri birbirinden neredeyse tamamen ayrıdır. Derin sular daha tuzlu olup yaz kış 14-15 derecenin altına inmeyen sıcaklıklara sahipken, yüzey suyu denize dökülen tatlı suların etkisiyle daha az tuzlu, yazın güneşin etkisiyle daha sıcak, kışın ise akarsu ve eriyen kar sularının etkisiyle daha soğuk koşullara sahiptir. İşte bu farklı koşullara sahip olan kütlelerin çeşitli dinamikler sonucunda seviyelerinin değişmesi veya birbirine karışması durumunda kırgın oluşur. Bunun İstanbul Boğazı’nda yaşanan en belirgin özelliği kış aylarında kuvvetli kuzeyli fırtınaların Karadeniz’i Boğaz’a yığmasıyla çok düşük derecelerdeki üst su kütlesinin alt su akıntısını süpürmesiyle yaşanır. Bu durumda termoklayn hattının altında yaşayan canlılar hem çok düşük sıcaklıktan, hem de ani sıcaklık değişiminden etkilenirler. İstanbul Boğazı ve çevresinde meydana gelen kırgınların oluşma sebebi çok büyük oranda bu nedene dayanır.

Suda Çözünmüş Oksijenin Tükenmesi : Hipoksi ve Anoksi
Suda çözünmüş oksijenin iki temel kaynağı vardır. Su yüzeyi sürekli olarak temasta olduğu hava ile oksijen alışverişi yaparken, sualtında da bitkiler ve fitoplanktonlar fotosentez yaparak suya oksijen sağlar. Öyle ki, fitoplanktonlar tarafından üretilen oksijen sadece denizler için değil, yeryüzü için de büyük önem taşır. Bu miktar dünya üzerinde fotosentez ile üretilen toplam oksijenin yarısını oluşturur. Ancak bu oksijen transferi ve üretimi sadece belirli bir derinliğe kadar gerçekleşir. Havadan suya oksijen transferi sadece yüzeyde, fotosentez ise ışığın ulaşabildiği en son derinliğe kadar –bu da çoğunlukla ilk 100 metrede- meydana gelir. Derin sular oksijenin sudaki difüzyonu, ve dikey su sirkülasyonu sayesinde oksijen alabilirler. Bu durum doğal olarak derinlere doğru gittikçe oksijenin azalmasına neden olur. Karadeniz örneğinde olduğu gibi dikey sirkülasyonun çok az olduğu denizlerde belirli bir derinlikten sonra oksijen tamamen tükenebilir. Göl, körfez, veya düşük debili akarsularda özellikle yaz aylarında sıcaklığa bağlı olarak suda oksijen çözme kapasitesi azalmaktadır. Bir de bunun üstüne bu sulardaki organik etkenli kirlenme ile artan mikroorganizmaların oksijen tüketimi eklenince bahsi geçen  dönemlerde söz konusu bölgelerde sıklıkla toplu balık ölümleri görülebilmektedir.  Açık denizlerde ise dipteki hipoksik veya anoksik su kütlesinin çeşitli nedenlerde yüzeye çıkması ile balık kırımı meydana gelir.  
Diğer Nedenler
Alt başlıklarda belirtilenler dışında deniz suyunun tuzluluk oranındaki ani düşüşler, doğal veya doğal olmayan yollardan suya toksik madde karışımı, hastalıklar balık kırgınlarını açıklayan nedenlerdir. Bahsi geçen nedenler ele alındığında toplu balık ölümlerinin doğal kaynaklı olduğu kadar, insan kaynaklı olarak meydana geldiği ortaya çıkmaktadır. Kırgınlar kimi zaman doğanın bir parçası dahi olsa, aşırı avlanma, kirlilik gibi nedenlerle balık stoklarının giderek azaldığı günümüzde çok daha kritik bir etki doğurmaktadır. 90’lı yılların başında Marmara Denizi’nde yaşanan büyük kırgında baltabaş karagöz türü neredeyse tüm Marmara’dan silinmiş, geçtiğimiz yıl Boğaz çevresinde meydana gelen kırgın sonrasında ise yerleşik izmarit popülasyonunda ciddi azalma görülmüştür.
Yaklaşık 3 saat süren maceralı bir yolculuk sonrası eve geldiğimde televizyonlar ellerinde kepçe ile balık toplayan insanların görüntülerini gösteriyordu.