1 Ocak 2013 Salı

Antalya'nın Derya Kuzuları - 24.12.2012

2010 Kasım ayından 2011 Haziran ayına kadar yaşadığım Antalya’nın benim üzerimdeki etkisi büyük olmuştur. Bu yedi aylık zaman dilimi içinde Antalya’nın eşsiz güzellikteki doğasıyla, çok çeşitli spor ve eğlence imkanlarıyla ve tabi ki daha önce hiç görmediğim Akdeniz balıklarıyla tanışma fırsatı buldum. O gün bugündür tekrar Antalya’da yaşayacağım günlerin hayalini kuruyorum. Antalya’da yaşadığım zamanlarda yakaladığım balıklar arasında avcılığından en çok keyif aldığım balık tral ( Caranx crysos ) olmuştu. Mükemmel süratleri ve son ana kadar sürdürdükleri mücadeleleriyle bana hayatımın en keyifli at-çek avlarını yaşatmışlardı. İşte bu yüzden 2013 senesine ait izinlerimden bir kısmını tralin en bereketli olduğu Aralık-Ocak dönemine planlayarak, Antalya’da tral peşinde koşarak geçirme kararı aldım.

Önceden edindiğim tecrübelere göre trali çeşitli maket balıklar ve kaşıklarla yakalamak mümkün olsa da hafif jiglere doğru aksiyon verildiğinde bu balıkları yakalamak çok daha kolay ve keyifli oluyor. Kıyıdan jigging yöntemini uzun süredir çeşitli balıkların avında etkili şekilde kullanan biri olarak çok çeşitli jigler ve aksiyonlar deneme fırsatım oldu. Piyasadaki hafif jiglerin büyük çoğunluğunu fiyat-performans açısından inceledikten sonra Antalya avlarımda kullanmak üzere 68 mm ve 28 g ağırlığında, gerek görüntüsü, gerekse aksiyonuyla traller için son derece iştah kabartıcı olduğunu düşündüğüm bir jigde karar kıldım.

Antalya’ya vardığım 22 Aralık gece yarısı 3 saatlik bir uykudan sonra soluğu deniz kenarında aldım. Henüz hava aydınlanmadan vardığım meramda hava serin, deniz sakindi. İlk at-çek avımda hava karanlıkken oltama yapışıp son anda kurtulan yarım kg civarı bir baraküda dışında balık vurmayınca biraz hayal kırıklığı yaşayarak avı sonlandırdım. At-çek avının sabır ve şans gerektiren bir iş olduğunu bildiğim için önümdeki avlar için umudum ve heyecanım sürüyordu. Aynı gün akşam, ertesi gün sabah ve akşam avında da kayda değer bir balık yakalayamadım.



Üçüncü gün sabahı hava aydınlanmadan yalnız başıma geldiğim meramda deniz beni kayaları döven üç metrelik dalgalarla karşıladı. Önceki günlerde üzerinden olta attığım kaya sular altındaydı. Olta atabileceğim yüksekçe bir kaya aramaya başladım. Bulduğum en uygun kaya da yüksek dalgalardan nasibini alsa da başka şansım olmadığı için biraz ıslanmayı göze alarak kayanın üzerine çıktım. İlk olarak gece avlarında kullandığım 11 cm'lik açık sarı renkli bir maket balıkla denemeye karar verdim. At-çeke başlayalı 10 dk olmuştu ki çok kuvvetli bir balık yapıştı. Kısa bir mücadeleden sonra kıyıya getirdiğim balığı karanlıkta zor bela seçebiliyordum. Yaklaşık 2.5 kg’lik dev bir baraküdaydı oltanın ucundaki. Bu havada, bu yükseklikten bu balığı nasıl dışarı alacağımı düşünmeye başladım. Tamamen ıslanmayı göze alsam bile kayaların aşağısına inmek çok tehlikeliydi. Ben bu düşüncelerle boğuşurken dev bir dalga suyun üstünde yatan balığı kayaların arasına attığı sırada 0.28 mm’lik  misinam keskin bir kayaya sürtünerek koptu.

Kaçan balığa da, kopan sahteme de üzülmek fayda etmeyeceği için soğuk kanlı bir şekilde misinamın ucuna yeni bir klips ve jig bağladım. Hava yavaş yavaş aydınlanmaya başladığı için jigging yapma zamanı gelmişti. En azından bir tral yakalamanın hayaliyle ava devam ettim. Çok geçmeden sağlam bir balık yapıştı. Durmadan aşağı basan bu çılgın balığın tral olduğunu hemen anladım. Misinanın suyun içindeki yüksek kayalara takılmaması için kamışı havaya kaldırarak boşluk vermeden sarıyordum. Nihayet 1 kg civarı yakışıklı bir tral suyun üstünde göründü. Tral balığının huyunu biliyordum. Ne kadar uğraşırsam uğraşayım yorulmadan mücadeleye devam edecekti. İlk kaçırdığım balıktaki senaryonun tekrarlanmasından korktuğum için balığı direk havaya kaldırdım. Balık havada kancadan kurtulup kayaların arasına, dalgaların sürekli döndüğü boşluğa düştü. Büyük bir üzüntü içinde balığın düştüğü boşluğa baktığımda kayaların arasına sıkışmış balığı gördüm. Besmele çekip dalgaların geri çekildiği esnada boşluğa atlayıp balığı aldım. Zor elde edilen her şey gibi bu balık da benim için çok değerliydi. Bu balık için Samsun’dan Antalya’ya 980 km direksiyon sallamıştım.



Sonunda mükafatımı almamın rahatlığıyla ava devam ettim. Çok geçmeden bir balık daha yapıştı. İkinci tralimi aldığım düşüncesiyle balığı kıyıya getirdiğimde gelenin yakışıklı bir baraküda olduğunu fark ettim. Yine kıyıyı döven dalgalar arasında balığı çok fazla bekletmemek için çabucak kaldırıp üzerinde durduğum kayanın üstüne almayı başardım. Bu da 1 kg civarı çok yakışıklı bir balıktı. Yanımda fotoğrafımı çekecek kimse olmadığı için ağzındaki sahteyle birlikte elimde ve kayanın üzerinde birkaç fotoğrafını çektikten sonra iyice rahatlamış olarak ava geri döndüm.




İkinci balığı yakalamamın üzerinden henüz 10 dk geçmişti ki kuvvetli bir balık daha yapıştı. Bu defaki balık diğerlerinden daha kuvvetli basıyordu. İri bir tral olmalıydı. Kıyıyı döven dev dalgalar, suyun içindeki yüksek kayalar ve üzerinde bulunduğum kayanın geride olması işimi zorlaştırdığı için av daha da heyecanlı bir hal almıştı. Adrenalin dolu birkaç dakikanın sonunda üçüncü balığı da dışarı almayı başardım. Bu seferki gerçekten iri bir traldi. Balıkla mücadeleme şahit olan genç bir arkadaşa rica edip birkaç poz fotoğraf çektirdim.


Üçüncü balıktan sonra keyfim iyice yerine geldi. Başka balık yakalayamasam da bunlar bana yeterdi. Bu avın hikayesini mutlaka yazmalıydım. Bu düşüncelerle ava devam ederken bir balık daha yapıştı. Yaklaşık 600 g’lık bu trali de rahatlıkla dışarı almayı başardım. Peşinden aynı boyda bir tral daha aldım. Önümde çok büyük bir sürü olmalıydı. Balık yapıştıktan sonra kurtulsa bile bir başkası tekrar yapışıyordu. 1 saat boyunca peş peşe tral çektim. Her balıktan sonra balığı ağzındaki jigle birlikte uzun bir fotoğraflama işine girişiyordum. Balık halen devam etse de yeterince balık yakaladığıma kanaat getirip avı sonlandırdım.


Bereketli geçen her avın sonunda olduğu gibi balıkların toplu fotoğrafını çekmek için uygun bir kaya bulup balıkları dizdikten sonra ben de arkalarına geçip birkaç poz fotoğraf çektirdim. Üzerimde çok tatlı bir yorgunluk vardı. Eve gider gitmez sevdiğim dostlarımı telefonla arayıp mutluluğumu paylaşacak, bilgisayara attığım fotoğrafların kadrajlarıyla oynayacaktım. Sevdalısı olduğum Antalya yine bana tarif edilmez bir mutluluk yaşatmıştı. Bu av da hayatım boyunca yaşadığım en keyifli avlardan biri olarak hafızalarımdan silinmeyecek.