28 Ocak 2016 Perşembe

Piyangodan Çıkan Kum Gridaları

Bazen şartları sonuna kadar zorlayarak peşinden koşup da yakalayamadığınız balık, hiç ummadığınız bir anda, ummadığınız bir yerde karşınıza çıkıverir. Adına ister şans, ister doğru zamanda doğru yerde bulunmak deyin, uzun zamandır balıkla haşır neşir olan biriyseniz bahsettiğim olay mutlaka başınıza gelmiştir. Benim de çok sefer gökte aradığım balığı yerde bulduğum oldu. Bazen hiç olmayacak yerde yolunu şaşırmış bir balığa, bazen de benim hesap edemediğim ama aslında tam da olması gereken yerde olan balıklara denk geldim. Sonuçta bu avlar şunu tekrar tekrar anlamamı sağladı; "Denizle pazarlık olmaz". 19 aralık öğleninde başladığım av da bunlardan biriydi.

Antalya'da hava ılık, gök yüzü açık, deniz kıpırtısız ve günlerden cumartesi olunca evde daha fazla oturamayıp öğlen ortasında soluğu liman içinde aldım. Niyetim deniz havası alıp spor niyetine biraz at-çek yapmaktı. Son birkaç ay içinde liman rıhtımının mendirek kayalıklarına uzak kısmında çok sayıda kum gridası almış ama 45 cm'lik yasal avlanma limitini bir türlü geçememiştim. Büyük gridalar çoğunlukla mendirek kayalıklarının yakınında vurduğu için meraya ulaşım zahmetli, ağır takımlarla saatlerce atıp çekmek yorucu ve yakalanan balığı kayaların arasındaki mağaralara girmeden çıkarması zordu. O gün bunların hiç birini gözüm almadığı için hafif spin takımımla liman rıhtımında denemeyi tercih ettim. 12.5 cm/23 gramlık kurşun kafalı silikon balıkla ufak bir grida kandırıp fotoğrafladıktan sonra salıvermenin keyfini yaşasam bile bana yeterdi.

Bu düşüncelerle kah rıhtımdan açığa, kah rıhtım duvarına paralel atışlar yaparak, kah dipten düz sarımla, kah yukarı aşağı zıplatma hareketleriyle denemeye başladım. Avın yaklaşık yirminci dakikalarında, rıhtım duvarına paralel gerçekleştirdiğim atışlardan birinde güzel bir vuruş aldıysam da balık yakalanmadı. Vakit kaybetmeden yemi vuruş aldığım yerin biraz gerisine atıp 8-9 m'lik dibe inmesini bekledikten sonra aksiyonsuz orta hızda sarımla balığı kandırmaya çalıştım. Yem aynı yerden geçerken bu defa sağlam bir vuruşla kamışım eğildi. Oltanın ucundaki balık tahmin ettiğimden çok büyük bir şeye benziyordu. Meranın dibi çok kayalık olmadığı için hafif bir takım seçmiştim ama muazzam bir güçle durmadan aşağı basan balık içime korku düşürmüştü. Makinemdeki 0.20 mm ip ve 0.39 mm şok lider misinasına güvenebildiğim kadarıyla asılıp balığı dipten yükseltmeye çalıştıysam da balık hemen önümde, dipteki bir kovuğa girmeyi başardı. O dakikadan sonra dua etmek ve balığın girdiği kovuktan çıkmasını beklemekten başka yapılacak bir şey yoktu. Takımı çok zorlamadan hafif hafif asılıp balığı kovuktan çıkarmaya çalıştım. Birkaç sefer balık hareketlendiyse de dipte bir şeylere dolanan misinam kurtulmamıştı. Arada hafif hafif asılarak balığın misinayı kendi kendine kurtarması için huylandırmaya devam ettim. Yaklaşık 15 dakikalık bir uğraştan sonra nihayet balık misinayı kurtarınca dipten yükseltip kepçelemeyi başardım. 45 cm'lik limitin birkaç santim üstündeki bu balık kıyıdan liman mendireği dışında yakaladığım tek limit üstü kum gridasıydı.



Liman içinde, hem de gündüz vakti böyle bir balık yakalamayı hiç beklemiyordum. Tamamen piyangodan çıkan bu balıktan sonra aralıklarla atıp çekmeye devam ettim. İlk balıktan yaklaşık 1 saat sonra hemen hemen aynı noktadan bu defa limit altı bir kum gridası yakalayıp kısa bir fotoğraf faslından sonra denize iade ettim. İkinci balıktan sonra sıkılıp avı bırakmaya niyetlendiysem de havanın karardığı 17:00'a denemek için kendimi motive ettim. İyi ki de avı bırakmamışım. Güneş Tünek Tepe'nin ardında kaybolduktan 20 dakika sonra, hava kararmaya yakın, 23 gramlık simli beyaz silikon yemimi, balıkları aldığım noktanın çevresinde yukarı aşağı zıplatarak ilk balıkla aynı boyda güzel bir kum gridası daha kandırdım. Bu sefer balık tam altımda vurduğu için kovuğa girmeden dipten yükseltmem de kolay olmuştu. Aynı merada uzun süredir denediğim halde ilk defa limit üstü kum gridalarına denk geliyordum. O gün balıklar yayılıma mı çıkmışlardı yoksa başka bir sebebi mi vardı bilmiyorum ama aylarca zorlu mendirek parkurunda peşinden koştuğum bu yakışıklıları uzun aradan sonra böyle kolay bir merada kandırmak ilaç gibi geldi doğrusu.



9 Ocak 2016 Cumartesi

Popper Sürprizi

11 aralık sabahı meraya gün doğumundan yarım saat önce vardım. Niyetim, liman mendireği ile kumsalın birleşim noktasındaki sığlıkta hava aydınlanmadan önce dalarlı maket balıklarla, hava aydınlanmaya dönerken de su üstü ve popper ( yüzeyde su sıçratan ) yemlerle şansımı denemekti. Bu şekilde baraküda, levrek, kuzu, akya ya da kofana kandırabilmeyi hedefliyordum. Aslında aynı noktada daha önceleri de su üstü sahteleriyle denemelerim olmuş ama bir türlü güzel bir balığa denk gelememiştim. En kötü ihtimalle gün ağarırken 15-20 dakika deneyip sonuç alamazsam tral merasına geçerim diye düşünüyordum.

Ava ilk olarak 125 mm/14.8 g, limon diye tabir ettiğimiz, sırtı sarı, yanları beyaz ve karının altı turuncu renkli bir maket balıkla başladım. Aynı yemle 20 dakika kadar farklı sektörlere atışlar gerçekleştirip kah yavaş düz sarımla, kah arada kamışın ucuyla küçük vurdurma aksiyonları yaptırarak çektiğim halde vuruş gelmedi. Anlaşılan asıl hedefim olan baraküdalar yine meraya uğramamıştı. Saat 06:05 gibi, gün yeni yeni ağarmaya başlarken su üstü sahteleriyle deneme vaktinin geldiğine kanaat getirdim. Çantamdan maket balık kutusunu çıkarıp su üstü sahtelerine göz gezdirdim. En güvendiğim 13.5 cm/26 g'lık su üstü sahtesinin orjinal kancaları yerine sadece kuyruğunda büyük bir tekli kanca ( single hook ) takılıydı. Farklı bir merada kancamı açıp kaçan dev kuzudan sonra yemin kanca ve halkalarını modifiye etmiştim. O an, böyle bir şeye gerek olmadığını düşündüğüm için maket balık kutumun içinde uzun süredir bekleyen 10 cm/18 g'lık şeffaf beyaz renkli popper sahtesini takmaya karar verdim. Bu tip sert aksiyon isteyen sahte yemler için çok uygun olan 20-50 g atarlı kamışımla ilk atışımı gerçekleştirip kısa, sert ve seri vurdurma aksiyonlarıyla maksimum su sıçratmaya çalışarak çekmeye başladım.

Hava hala karanlık olduğu için yaklaşık 40 m mesafeden çekmeye başladığım yemin yüzeyde çıkardığı izi hayal meyal seçebiliyordum. Kamışın ucuyla her vurdurmamda iç bükey yapıdaki ağzıyla topladığı suyu sıçratarak gelen yemi takip etmeye çalışırken birkaç sefer normalden fazla su sıçradığını fark edince kalp atışlarım hızlandı. Yeme bir şey saldırıyordu ama ne? Balığın yemi yakalamasını kolaylaştırmak için su sıçratmayı kesmeden çekiş hızımı biraz yavaşlattım. Kıyıya 10 m kala yaralı bir balık gibi su üstünde ses ve iz yaparak gelen yeme şiddetli bir saldırı daha oldu. Saldırının şiddetinden yemin olduğu yerde büyük bir su patlaması ve girdap oluştuğu halde balık yine yakalanmamıştı. Heyecandan kalbim yerinden çıkacak gibi olmuştu. Vakit kaybetmeden tekrar atış yapıp aksiyona başladım. Yemi bir kaç metre çekmiştim ki önce boşa giden bir saldırı ardından büyük bir şapırtıyla kamışım eğildi. Nihayet balık yakalanmıştı. Oltanın ucundakinin ne olduğunu düşünmeme bile fırsat kalmadan balık suyun dışına sıçrayıp müthiş bir hızla vücudunu silkeledi. Bu kesinlikle çok güzel bir kofanaydı. Makinemin kalaması açık, iğnelerim, ipim ve şok misinam sağlamdı. Sakin olursam bu balığı rahatlıkla dışarı alabilirdim. Balık fişekleyip bir miktar kalama aldıktan sonra birkaç saniye durakladı ve tekrar kendini suyun dışına vurdu. Balığı kaçırma stresini saymazsak mücadele keyfi hat safadaydı. Birkaç sefer daha fişekleyip suyun dışına fırladıktan sonra yorulan balığı sakince kıyıya yaklaştırdım. Arkadaşıma kepçeyi suyun içinde hazır tutmasını söyleyip balığı kepçenin içine doğru sürüklemeye çalıştım. Balık tam kepçenin içine girecekken korktuğum başıma geldi. Ani bir hareketle kepçenin içinden çıkan balık yemin boşta kalan iğnelerini kepçe torunun dışına takıp çılgınlar gibi çırpınmaya başladı. O an kamışı bırakıp kepçeyi arkadaşımın elinden aldıysam da tora iyicene dolanan iğneler balığı kepçelemeyi imkansız hale getirmişti. Son çare balığı kepçenin dışına dolanmış halde kaldırıp dışarı almaya çalıştığım sırada balık vücudunu silkeleyip iğneden kurtuldu. Koca kofana gözlerimin önünde suya düşüp karanlığın içinde kayboldu.

Dünyam başıma yıkılmıştı. Hayallerimin kofanası kendi hatam yüzünden kaçıp gitmişti. Kim bilir bir daha böyle bir balığa ne zaman denk gelebilecektim. Moral bozukluğuyla kepçenin toruna dolanan iğneleri ayıklama işine koyuldum. Baktım olacak gibi değil makasla torun yumak olan kısımlarını kesip iğneleri kurtardıktan sonra atışımı gerçekleştirdim. Şaşırtıcı şekilde yeme aksiyon vermeye başlar başlamaz vuruş geldi. Aksiyonun başlangıcından itibaren 2-3 sefer hamle yapıp yemi ıskalayan balık kıyıya 5 metre kala büyük bir şapırtıyla yemi kaptı. Fişeklemeler, duraksamalar, suyun dışına fırlayıp havada takla atmalar... Makinemde sarılı olan 0.20 mm ip ve 0.39 mm FC şok misinası ile kafam rahat şekilde mücadele edip tamamen yorulmuş olan balığı kıyıya yaklaştırdıktan sonra kolayca kepçeledim. Kaçan balığın üzüntüsü uçup gitmiş, keyfim yerine gelmişti. Hızlı bir şekilde kepçenin toruna dolanan iğneleri ayıklayıp balığı kapaklı kovamın içine hapsettim. Vakit kaybetmeden gerçekleştirdiğim 3. atışımda da kofana saldırıları gecikmedi. Bu defa uzak mesafede yapışan balığı yaklaşık 2 dakikalık çok keyifli bir mücadelenin ardından kepçeleyip dışarı aldım. Yine çok hızlı bir şekilde iğneler kepçe torundan ayıklandı, balık kovaya atılıp kapağı kapatıldı ve yem aynı yere gönderildi.


4. atışımda aksiyona başladıktan hemen sonra arkamda bir patırtı koptu. 10 kiloluk yoğurt kovasının içindeki 2 kofana kovanın kapağını fırlatıp kayaların arasına düşmüştü. Panik halinde kamışı kenara atıp balıkların düştüğü boşluğa daldım. Çok şükür ki balıkların ikisi de denize ulaşamadan kayaların arasında sıkışıp kalmıştı. Elimi jilet keskinliğindeki dişlerle çevrili güçlü çenelerine kaptırmamaya özen göstererek balıkları sıkıca kavrayıp kaya boşluğundan çıktım. Balıkları tekrar kovaya kapattıktan sonra kamışımı attığım yerden alıp aksiyona başlar başlamaz bir balık daha yapıştı. Heyecan dolu bir mücadelenin ardından kepçeleyip dışarı aldığım 3. kofana popper sahtenin arkasındaki kancanın tamamını yutmuştu. Üçlü kancanın uçlarından ikisi üst çeneye, biri alt çeneye geçtiği için iğneyi içeri doğru ittirmeden çıkartmak imkansız görünüyordu. Neyse ki çantamda her zaman taşıdığım karga burun sayesinde parmaklarımı tehlikeye atmadan çabucak iğneyi çıkarttım. Üçüncü kofanadan sonra kapak kapanmayınca kovanın üstüne kepçeyi kapatıp ava devam ettim. Takip eden 2 atış boş geçip sonraki atışımda güzel bir kofana daha yapıştı. Diğerlerinden biraz daha büyük ve kuvvetli olan balığı yorup kıyıya getirdiğimde bir sorunumuz oluğunu fark ettim. Kepçe kovadaki 3 kofananın üzerine örtülü olduğu için balığı kepçe kullanmadan dışarı almam gerekiyordu. Balığın tamamen yorulup hareketsiz kalmasını bekledikten sonra besmele çekip misinadan tutarak kontrollü bir şekilde balığı dışarı aldım. Çok seri çalışarak 15 dakika gibi kısa bir sürede sürüden 4 kofana çıkarmayı başarmıştım. O dakikadan sonra fazlasına zorlamaya gerek yoktu. Avı sonlandırıp hayallerimin kofanasıyla, hayallerimin fotoğraf karelerini çektirme işine koyuldum.






Uzun yıllardır hayalini kurduğum kofana avını gerçekleştirmiş olmanın şevkiyle takip eden bütün sabah sularında ve fırsat bulabildiğim bazı akşam sularında aynı merada su üstü sahteleriyle denemeye devam ettiğim halde sürpriz bir şekilde ortaya çıkan kofana sürüsüne bir daha denk gelemedim. 21 aralık sabah suyundan da boş döndükten sonra rüzgarın şiddetini arttırıp denizi karıştırmasını fırsat bilip öğlen suyunda merayı tekrar yoklamaya karar verdim. Saat 12:10 gibi meraya varıp ümitsiz bir şekilde 10 gün önceki kofanaları aldığım popper sahteyle atıp çekmeye başladım. Ava başladıktan yaklaşık 15 dakika sonra sıkılıp bırakmak üzereyken beklediğim vuruş geldi. Kısa sert vurdurma aksiyonlarıyla su sıçratarak çektiğim yeme kıyıya az bir mesafe kala peş peşe 2 hamle olmuş ama balık yakalanmamıştı. Birden bire tüm sıkıntım geçiverdi. Vakit kaybetmeden tekrar atış yapıp aksiyona başladım. Yem yarı mesafeye kadar geldiğinde sağlam bir şapırtıyla suya gömüldü. 10 gün aradan sonra nihayet oltamın ucunda güzel bir kofana daha vardı. Birkaç akrobatik sıçrayıştan sonra yorulup pes eden balığı dikkatli bir şekilde kepçeleyip dışarı aldım. Balığı kovaya atıp yeniden atış yapmadan önce telefonla Burak abimi arayıp haber verdim. Haberi aldıktan 5 dakika sonra oltasıyla birlikte meraya gelen Burak abim de öğlen arası bitmeden su üstü sahtesiyle güzel bir kofana kandırmayı başardı. İkimiz için de kısa ama keyifli ve sonraki günler için ümit verici bir av oldu.




Ertesi sabah 05:30'dan itibaren onar dakika arayla çalan telefonumun alarmını 4 defa erteleyip sabah suyunu kaçırmaktan son anda kurtuldum. 06:45 gibi meraya vardığımda gün tamamen ağarmıştı. Alel acele oltamı hazırlamaya çalışırken meraya benden önce gelen Tuna abimin çektiği su üstü sahtesine peş peşe hamle yapan balığı görünce heyecan kat sayım arttı. Anlaşılan biraz geç kalmış olsam da kofana furyasını kaçırmamıştım. 10 cm'lik popper sahtemle gerçekleştirdiğim ilk atışımda aksiyona başlar başlamaz balık yapıştı. Gelen güzel bir kofanaydı. Oltadan kurtulmak için 2 sefer suyun dışına fırlayan balık yorulup mücadeleyi bırakınca kontrollü bir şekilde çekmeye başladım. Balığı kıyıya 10 m mesafeye getirdiğimde hemen yanımda olta atan Tuna abinin yemi benim pime dolandı. Bir yandan balığı kontrol etmeye çalışıp bir yandan ipime dolanan sahtenin iğnelerinden kurtulmaya çalışırken balık bir fırsatını bulup kaçmayı başardı. Moralimi bozmamaya çalışarak vakit kaybetmeden kumsala paralel atış yapıp aksiyona başladım. Meraya güzel bir sürü inmiş olacak ki önce bana birkaç saniye sonra da Tuna abiye birer kofana yapıştı. Bu sefer işi garantiye almak için mücadeleyi biraz uzun tutup yemin boşta kalan kancalarının da balığa takılmasını sağlamaya çalıştım. 2.5-3 dakika kadar süren heyecan dolu bir mücadelenin sonunda ikimiz de balıkları kepçelemeyi başardık.


Peş peşe aldığımız balıklardan sonra bir süre ikimiz de vuruş alamadık. Sürü kaybolduktan sonra oltamın ucundaki popper sahtesini çıkarıp atış erimi daha iyi olan 13.5 cm/26 g'lık bir su üstü sahtesiyle denemeye devam ettim. İlk kofana furyasından yaklaşık 15 dakika sonra sürü tekrar geldi. İkinci furyada birkaç atış üst üste boşa giden vuruş ve hamlelerden sonra çok yakışıklı bir kofana daha kandırıp kepçelemeyi başardım. Avı ben 2 kofana, Tuna abimse ben meraya varmadan yakaladığı 1.5 kilo civarı bir levrek ve sonrasında aldığı 1 kofanayla tamamladı. Sonrasında hemen her sabah suyunda ava ilk olarak aynı yerde popper ve su üstü sahteleriyle deneyerek başladığımız halde bir daha kofanaya denk gelen olmadı. Su üstü sahteleriyle avlanmanın keyfini bu avlarla daha iyi anlamış oldum. 2016 senesi içinde de bu tekniğe ağırlık vermeye devam edeceğim. Yeni hedefim su üstü sahteleriyle yakışıklı bir akya ya da kuzu kandırmak. Kim bilir belki bir sonraki yazının konusu bu olur...



1 Ocak 2016 Cuma

Beklenen Buluşma

Antalya'ya taşındığım günden beri heyecanla kasım ayının gelmesini bekliyordum. Çünkü kasım ayı iri tral sürülerinin kıyılarda yoğun olarak av verdiği dönemin başlangıcı. Önceki senelerde balık avı ve tatil amaçlı geldiğim Antalya'da kalabalık tral sürülerine denk gelip shore jigging yöntemiyle çok bereketli tral avları gerçekleştirmiştim. Oltaya yakalandıktan sonra cüsselerinden beklenmeyecek şekilde mücadele sergileyen traller hem yakalamasını, hem fotoğraflamasını, hem de yemesini en sevdiğim balıkların başında geliyor. Yeni tral sezonu gelmeden önce spin makinemde sarılı olan ipi 0.20 mm'ye çıkarıp önüne 1 kulaç 0.39 mm FC şok misinası bağlayarak sinarit, kuzu ve grida gibi muhtemel daha büyük balıklara karşı kısmen önlem almaya çalıştım. Nihayet heyecanla beklediğim kasım ayının gelmesiyle birlikte fırsat bulabildiğim sabah ve akşam sularında spin takımım ve 28-40 gramlık jiglerle deneyerek öncü tral sürülerini beklemeye başladım.

20 kasım sabah suyunda da gün ağarmadan mendirek kayalıklarının dış tarafındaki yerimi aldım. Baraküda kandırabilmek umuduyla 15 dakika kadar beyaz renkli bir maket balıkla at-çek yaptıktan sonra hava aydınlanmaya başlarken, üzerinde 1/0 numara sağlam bir asist kanca bulunan 40 gramlık gümüş hologramlı jigle trale denemeye başladım. Hava hala yeterince aydınlanmadığından balıkların jigi görüp göremeyecekleri konusunda şüpheliydim. İkinci atışımda yaklaşık 70 m'ye gönderip çeşitli shore jigging aksiyonlarıyla yarı mesafeye kadar çektiğim jige sağlam bir vuruş gelince şüphelerim kayboldu. Balık kuvvetli kafa darbeleri vurarak tüm gücüyle aşağı basıyordu. Mücadele şekline bakılırsa oltanın ucundaki güzel bir tral olmalıydı. Takımıma güvendiğim için kalamamı sıkıp var gücümle balığı çekmeye çalıştıysam da balık kıyıya 10 m kala ipimi kayalara dolamayı başardı. Mendireğin, ilk defa olta salladığım bu kısmında önümdeki sığlığı fark edememiştim. Takımın kopmaması için asılmayı bırakıp balığın kayalardan uzaklaşmasını beklemekten başka çarem yoktu. Çok şükür ki balık yön değiştirip ipi kayalardan kurtarınca tekrar asılıp balığı dışarı almayı başardım.


Sezonun ilk iri tralini yakalamış olmanın mutluluğuyla çabucak birkaç kare fotoğraf çektirip ava kaldığım yerden devam ettim. Traller genelde kalabalık sürüler halinde dolaştığı için sürü yer değiştirmeden birkaç balık daha kandırabilmeyi umuyordum. İlk balıktan sonraki atışımda aynı noktada boşa giden bir vuruş alıp takip eden atışımda güzel bir trali daha dışarı almayı başardım. 2. balıktan sonra üst üste 2 atışımda vuran olmadı. Anlaşılan sürü yer değiştirmişti. Üzerinde durduğum taşı değiştirmeden sağ ve sol çaprazıma uzun atışlar gerçekleştirerek sürüyü ararken peş peşe 2 atışımda 2 tral daha kandırıp sürü kaybolunca avı sonlandırdım. Yer değiştirip denemeye devam etsem sürüyü tekrar bulma ihtimalim olduğunu bilsem de yaşadığım heyecan ve kovamdaki 4 balık bana fazlasıyla yeterdi.



Fırsat bulabildiğim bütün sabah sularında denediğim halde bir süre tral sürüsüne denk gelemedim. 27 kasım sabahına fırtına şiddetinde esen rüzgar ve köpük köpük karışan bir denizle uyanınca bir şeylerin değişebileceğini hissettim. Avlandığım bölgede rüzgar gün batısından kuvvetli esip dev dalgalar mendirek kayalıklarının dış tarafını dövdüğü zaman tral sürüleri karışık sularda avlanmak için kayalıkların dibine kadar iniyor. Böyle havalarda günün her hangi bir zamanında kalabalık tral sürülerine denk gelme ihtimali artıyor. İşte bu umutlarla 27 kasım öğlen yemeği arasını da olta atarak değerlendirmeye karar verdim. Saat 12:15 gibi meraya inip spin takımım ve 30 gramlık bir jigle denemeye başladıktan çok kısa bir süre sonra ilk vuruş geldi. Gelen yakışıklı bir traldi. Balığı kovaya atıp vakit kaybetmeden kısa, seri shore jigging aksiyonlarıyla denemeye devam ettim. Çok geçmeden kıyıdan yaklaşık 15 metre açıkta bulanıklığın içinden güzel bir vuruş daha aldım. İkinci balığı kovaya attıktan sonra peşe peşe vuruşlar gelmeye devam etti. 45 dk sonra avı sonlandırdığımda kovamda 4 güzel tral yatıyordu. Yarı yolda kurtulup kaçan 3 balığı da sayarsak kısacık öğlen arası kaçamağı için fazlasıyla keyifli bir av oldu.



Ertesi sabah gün ağarmadan bu sefer daha kalabalık bir arkadaş grubu olarak meradaki yerimizi alıp jiglerimizi suyla buluşturduk. Rüzgar bir önceki güne göre azalmış, denizin bulanıklığı kaybolmuş ama fırtınadan kalan ölü dalgalar kayalıkları dövmeye devam ediyordu. Tral avı için bütün koşullar uygundu. Günün ilk ışıklarıyla birlikte, önce Mehmet abi, hemen ardından Burak abi ve ben, peş peşe vuruşlar aldık. Tahmin ettiğimiz gibi tam önümüzde kalabalık bir sürü vardı. Bazen dibe inmesini beklerken balıklar jigi havada kapıyor, balık oltadan kurtulur kurtulmaz sürüden başka bir balık yapışıyordu. Yaklaşık 2 saat boyunca balık bir yaptı, bir kesti. Oltalarımızı büküp son ana kadar mücadeleyi bırakmayan, kah kurtulup savaşı kazanan, kah kovaya giren onlarca balıkla çok keyifli ve adrenalin dolu bir av geçirdik. Saat 08:00 gibi avı sonlandırmaya karar verdiğimizde sürünün yakınlarda bir yerde dolaştığını ve çok geçmeden tekrar geleceğini biliyorduk. Sabırla atıp çekmeye devam etsek akşama kadar çok daha fazla balık yakalama ihtimalimiz olsa da güneşin doğuşunu deniz kenarında karşılamanın huzuru ve yakaladığımız balıkların heyecanı bize yetmişti. Bugünlük bu kadar yeter deyip hafızalarımızdan uzun süre silinmeyecek olan avımızı fotoğraflarla ölümsüzleştirme işine koyulduk.




Aynı merada çeşitli jiglerle denemeye devam ederek ertesi sabah suyunda 2, 2 aralık sabahı 1, 7 aralık sabahı 1 ve 8 aralık sabahı 2 tral daha kandırdım. Sezon yeni başlamıştı. Ocak sonuna kadar devam edecek tral sezonu boyunca kim bilir daha ne sürülere denk gelecek, ne kovalar dolduracaktım. Bütün sene heyecanla bu dönemi beklediğim için aklıma başka balıklara yönelmek gelmiyordu. Muhtemelen tral sezonu bitene kadar her sabah aynı balığın peşinden koşarım diye düşünüyordum ama düşündüğüm gibi olmadı. Birkaç gün sonra öyle bir balığa denk geldim ki, bütün fikirlerim değişti. O günden sonra uzun süre trale denemek aklıma bile gelmedi...