11 Ağustos 2013 Pazar

Tuzla'nın Baltabaşları...

Balığın tam vurmaya başladığı dönemde, henüz 2 levrek alabilmişken, Samsun'daki bahar levreği furyasını bırakıp Tuzla'ya yerleşmek benim için biraz hüzünlü oldu. İşim icabı 23 Nisandan itibaren 2.5 ay burada yaşayacaktım. Tuzla'daki mesaim, Samsun'dakine göre daha yoğun ve yorucu olacağı için balık tutmaya çok fazla vakit ayıramayacağımı bildiğim halde arabamın bagajını balık malzemesiyle doldurmaktan kendimi alamadım. Her gün en azından yarım saat olta atmama kim engel olabilirdi ki? Samsun'daki avlağım bana şimdiye kadar çok büyük levrekler sunmasa da hemen hemen hiç bir avdan elim boş döndürmedi. Tuzla'daki avlağımda ise öncelikli hedeflerim levrekten ziyade, avı her daim keyifli olan lüfer ve Samsun'da asla bulamayacağım baltabaş karagözdü.

Tuzla'ya yerleşmemin ikinci günü, 24 Nisan akşamı, liman içindeki kuytu bir yerden yeterince iri boy teke yakaladıktan sonra hava kararmak üzereyken liman mendireğin burnundaki kayalıklarda yerimi aldım. Önceki yıllarda buradan çok keyifli karagöz avları yapmıştım. 2002 senesinin 23 Nisan gecesinde burada yakalamış olduğum 2.9 kg'lik karagözün görüntüsü yıllar geçmesine rağmen hafızamdan silinmiyor. Mendireğin burnuna vardığımda olta atan tanıdık iki balıkçıyla karşılaştım. Onlar da karagöze olta attığı için takımlarımı hazırlarken sorular sorarak balık durumu hakkında bilgi edinmeye çalıştım. Söylediklerine göre balık çok seyrek de olsa yakın zamanda bir kaç karagöz yakalanmıştı. Aldığım bilgilerden memnun bir şekilde top şamandıranın altında 2 m 0.28 mm serbest beden ve ucunda sağlam bir kancadan ibaret olan takımımı yem kovamdaki en iri tekeyle yemleyip 25 m kadar ileriye salladım. Oltayı salladığım yerde derinlik 2.5-3 m civarı olduğundan şamandıranın altında bıraktığım mesafe yeterliydi.

Balığın büyük ve seyrek olduğu bu tarz yemli avlar sabır gerektiren avlardır. Çoğu zaman oltamızı attıktan sonra saatlerce balık vurmaz. Avdan boş dönme ihtimali yüksektir ama tek bir balık bile balıkçının bütün emeklerine değer. Oltalarımız suda tek bir vuruş bile almadan 1 saat bekledikten ilk vuruşu Erkan Abi aldı. Tasmayı vurup yakaladığı balıkla mücadele ederken "büyük bir balık, inşallah kopartmaz" diye söyleniyordu. Kamışın bükülmesine ve kalama sesine bakılırsa gerçekten büyük bir balığa benziyordu. Kepçe elimde heyecanla Erkan Abi'nin balıkla mücadelesini seyrettim. Nihayet Erkan Abi balığı kıyıya yaklaştırmayı başardığında tek hamlede balığı kepçeleyip dışarı aldım. Kepçenin içinde yatan balık 2002 senesinde yakaladığım balıktan sonra canlı gördüğüm en büyük baltabaş karagözdü. Bizim deyimimizle Marmara'nın ağır abilerindendi. Yıllar önce yakaladığım, imkansızlıklardan dolayı fotoğrafını çekemediğim karagözle hemen hemen aynı büyüklükteki bu karagözle bir kaç fotoğraf çektirip ava devam ettik. İlk balıktan yaklaşık 15 dk sonra bir vuruş da Orhan Abi'nin oltasına geldi. Kısa bir mücadeleden sonra Orhan Abi'nin balığını da kepçeleyip dışarı aldık. Bu seferki balık 1 kg civarı, 2008 baharında Marmara'da meydana gelen yavru baltabaş karagöz patlamasında doğan yavrulardan biriydi. Şükürler olsun ki hayran olduğum bu balık artık Marmara'nın her yerinde av veriyor.


Balık alamayan bir ben kalmıştım. Akıntıdan kayan oltamı çekip canlı ve iri, yeni bir tekeyle yemledikten sonra tekrar salladım. Oltamı atalı en fazla 3 dk olmuştu ki bir vuruş da ben aldım. Oturduğum kayanın üzerinden fırlayıp tasmayı atar atmaz oltanın ucundaki müthiş ağırlığı ve balığın kafa vuruşlarını hissettim. Sürekli kafa atan balığın dibe yüzüp misinayı kayalara kestirmesini önlemek için kamışı olabildiğince yukarı kaldırarak ve hızlı sarmaya çalışıyordum. Karagöz, eşkina gibi, oltaya yakalandıktan sonra en yakın mağaraya kaçma eğiliminde olan balıkların avında çok fazla kalama vermek tehlikelidir. Bu yüzden daha sağlam misinalar kullanarak boşluk vermeden çekmek gerekir. Neyse ki çok güvendiğim misinam yüzümü kara çıkartmadı. Balığı kıyıya yaklaştırıp kepçenin içine sokmayı başardım.  Bu da Orhan Abi'nin yakaladığı balık gibi 1 kg civarı standart bir baltabaştı. Tuzla'daki ilk avımda belki de Marmara'nın en nadide balıklarından birini yakalamış olmanın mutluluğu ve huzuruyla bir süre daha olta atıp başka vuran olmayınca avı sonlandırdım. O gece mendireğin burnunda zifiri karanlıkta saatlerce beklemenin mükafatı olarak üçümüz de birer balık yakaladık. Avdan sonra tarttığımızda hepimizin merak ettiği Erkan Abi'nin dev karagözü 2.7 kg geldi.



Ertesi gün, 25 Nisan gecesi, yemlerimi hazırlayıp mendireğin burnuna vardığımda büyük bir kalabalıkla karşılaştım. Anladığım kadarıyla bir gün önce yakalanan balıklardan bir çok kişinin haberi olmuştu. Bir önceki gece balıkları aldığımız daracık alanda 9 kişi sayabildim. Geç kaldığım için en güzel yerlerin kapılmış olmasına hayıflanarak diğer balıkçıları rahatsız etmeyecek şekilde en dıştaki balıkçının yanına geçip takımımı hazırlamaya koyuldum. Olta atacağım yer önceki gece balıkları aldığım yerden 10 m kadar mendireğin dış tarafında kalıyordu. Yeni yerimin derinliğini tam bilmediğimden içimde balık vurmayacağına dair kötü bir his vardı. Ümitsiz bir şekilde hazırladığım takımımı iri bir teke ile yemleyip diğer balıkçıların şamandıralarıyla üst üste gelmemesine dikkat ederek salladım. Yanımdaki balıkçıdan öğrendiğim kadarıyla ben gelmeden önce balık alan olmamıştı. Sürünün henüz geçmemiş olmasına sevindim. Zifiri karanlıkta pürüzsüz denizin üzerine serpiştirilmiş 9 adet fosfor hareketsiz duruyordu. Benim şamandıramda ise fosfor yoktu. Meranın en dışında kaldığım için umutsuz bir şekilde diğer balıkçıların şamandıralarını seyrederken kayaların arasına sabitlediğim kamışımın olduğu yerden bir tıkırtı duydum.  Heyecanla oltama baktığımda ucunun yay gibi eğilmiş olduğunu görünce tasmayı vurdum. Oltanın ucundaki o muazzam kuvveti ve kafa darbelerini hissetmek nasıl güzel bir duygudur Yarabbim! Saniyeler içinde vücudum adrenalinle doldu. Ayağa kalkıp mücadeleye başladım. Balık oltaya yakalanmanın şokuyla önce liman içine sonra kıyıya doğru yüzdü. Misinayı boşlayıp mağaraya girmemesi için kamışın ucunu havaya kaldırarak olabildiğince hızlı sardım. Çok kısa bir sürede, henüz yorulmamışken yüzeye çıkarıp kıyıya getirdiğim balık, kuyruk darbeleriyle suyu birbirine katarken kendisini kepçenin içinde buldu. En son geldiğim merada oltamı atar atmaz gecenin ilk balığını almıştım. Karamsar halimden eser kalmamıştı. Yakaladığım balıkla bir kaç fotoğraf çektirip mutlu bir şekilde ava döndüm. Açılışı ben yaptıktan sonra diğer balıkçılar tarafından bir kaç balık daha yakalandı. 1,5 saat içinde oltama başka balık vurmayınca avı sonlandırdım. Tuzla'daki ikinci avımda ikinci baltabaşımı yakalamıştım. Daha ne isterdim ki?


Hafta sonunu şehir dışında geçirdiğim için cuma akşamından itibaren 3 gün boş geçtikten sonra 29 Nisan pazartesi akşamı erkenden karagöz merasındaki yerimi aldım. Baltabaş karagözün gece daha iyi vurduğunu bildiğim halde hem meradaki yerimi tutmak hem de şansımı denemek için hava kararmadan oltamı atıp beklemeye başladım. Bir müddet bekledikten sonra karagöz takımım sudayken bir yandan da lüfere at-çek yapmaya karar verdim. Spin kamışımın ucuna taktığım 14.5 cm'lik bir maket balıkla mendirek burnundan liman içine doğru yarım saat kadar at-çek yapıp yakışıklı bir lüferi kandırmayı başardım. Hiç hesapta yokken yakaladığım lüferle moral bulmuştum. Havanın kararmasıyla birlikte, at-çek yapmayı bırakıp asıl hedefim olan karagöze konsantre oldum.


Mendireğin burnunda yine kalabalık bir balıkçı grubu toplandı. Denizin yüzeyi şamandıraların tepesindeki fosforlarla doluydu. Duyduğuma göre hafta sonu, ben şehir dışındayken güzel balık alınmıştı. Herkes pür dikkat şamandırasını seyrederken solumdaki balıkçı gecenin ilk karagözünü aldı. Hemen ardından sağımdaki balıkçı da ilk yakalanan balık gibi 1 kg civarı bir karagöz yakaladı. Şamandıramın her iki yanındaki şamandıralar sırayla batıp balık yakalamış, bir kaç dakika önce yan yana duran 3 şamandıradan bir tek benimki kalmıştı. Her an balık vuracakmış gibi oltayı elime alıp beklemeye başladım. Nihayet şamandıramın tepesindeki fosfor hafifçe sallandı, yan yatıp kaymaya başladı ve tamamen suya gömüldü. Sertçe bir tasma vurup kısa bir mücadeleden sonra gecenin üçüncü karagözünü dışarı almayı başardım.


Gecenin erken saatlerinde peş peşe gelen karagözlerle ümitlenmiştim. Belki de bu gece şansımız dönecek, hemen önümüzde büyük bir sürü yemlenip av verecekti. Yakaladığım ilk balıktan sonra bir süre oltama vuran olmadı.  İlk balıktan yaklaşık yarım saat sonra ikinci vuruş geldi. Tasmayı vurup oltanın ucundaki ağırlığı hissetmemle birlikte yine o tarif edilmez mutluluğu yaşadıysam da bu mutluluk uzun sürmedi. Olta birden bire boşalıverdi. Balık kancadan kurtulmuştu. Balıkla insan arasındaki adil yarışın bu seferki galibi balık olmuştu. Çok fazla üzülmeden soğukkanlı bir şekilde oltamı tekrar yemleyip salladım. Çok geçmeden şamandıram tekrar suya gömüldü. Tasmayı vurup mücadeleye başladım. Balığın dibe dalıp misinayı kayalara kestirmesine fırsat vermeden kıyıya yaklaştırdım. Artık balığı görmemize çok az kalmıştı ki oltanın ucundaki ağırlık yine boşaldı. Oltayı çekip kontrol ettiğimde kanca yerinde yoktu. Bu seferki balık misinayı dişleyip kesmişti. Peş peşe kaçırdığım ikinci balıktan sonra moralim bozulmuş şekilde yeni bir kanca bağlayıp ava devam ettim. Bu arada kalabalık balıkçı grubundan bir kaç kişi daha balık aldı. Tahminime göre önümüzde yemlenen güzel bir sürü vardı. Kaçırdığım balıkların üzerinden çok geçmeden bir vuruş daha aldım. Tasmayı vurup yakaladığım balıkla dikkatli bir şekilde mücadele edip bu defa kaçırmadan dışarı almayı başardım.



Yakaladığım ikinci karagözden sonra kaçırdığım balıkların üzüntüsü geçmiş, iyice rahatlamıştım. Saat 22:00 olmuştu. Kovamdaki 1 lüfer ve 2 karagözün vermiş olduğu rahatlıkla yarım saat daha olta atıp dönmeye karar verdim. İri bir tekeyle yemleyip salladığım oltamın başında bir süre bekledikten sonra göz kulak olmaları için arkadaşlara rica edip koşarak yakındaki bir WC'ye gittim. 5 dk sonra olta attığım yere döndüğümde iki arkadaşımı, birinin elinde benim olta, diğerinin elinde kepçe olduğu halde bir şeylerle uğraşırken buldum. Ben oltamın başından ayrıldıktan sonra balık vurmuş, arkadaşlarım da sağ olsunlar balığı yakalayıp kepçelemişti. Arkadaşlarıma teşekkür edip balığı kancadan çıkarma işini devraldım. Gecenin üçüncü karagözü heyecansız ve zahmetsiz bir şekilde kovama girdikten sonra biraz daha olta atıp 22:30 civarı avı sonlandırdım. Kovamdaki porsiyonluk lüfer ve kiloluk 3 baltabaş karagöz bana fazlasıyla yeterdi.



Tuzla'ya yerleştikten sonra 1 hafta içinde çok keyifli avlar yapmış, Karadeniz kıyısında yaşamaya başladıktan sonra hasretini çektiğim baltabaş karagözlere kavuşmuştum. Önceki senelerde yakalayıp da fotoğrafını çekemediğim baltabaşlara inat, bu seneki avlarımda bolca fotoğraf çekme fırsatı buldum. İlk defa bu kadar fazla baltabaş fotoğrafı çekmiş olmama rağmen yine de çektiğim fotoğraflarda içime sinmeyen bir şey vardı. Balıkların tamamını hava karardıktan sonra yakaladığım için flaşlı çekimlerde bana göre karagözün güzelliğinin kaynağı olan çizgiler silikleşiyordu. İstediğim kalitede fotoğraflar çekebilmemin tek yolu ise karagözü hava kararmadan önce yakalayabilmekti.

1 Mayıs çarşamba sabahı liman içindeki at-çek denemelerimde 2 lüferi kandırmayı başarınca akşam suyunda da at-çek yapmaya karar verdim. Bu defa liman içi yerine mendireğin burnundan deneyecek, bu sayede lüfere at-çek yaparken bir oltayla da karagöze atabilecektim. Akşam saat 18:30 gibi meraya vardığımda kimsecikler yoktu. Her zaman kullandığım şamandıralı karagöz takımımı canlı ve iri bir tekeyle yemleyip salladıktan sonra spin takımımla liman içine doğru at-çek yapmaya koyuldum. Bir yandan at-çek yapıp bir yandan da karagöz takımının şamandırasını kontrol ediyordum. 2-3 atıştan sonra karagöz takımını kontrol ettiğimde şamandırayı göremedim. Kayaların arasına sabitlediğim oltama baktığımda ucundan çıkan misinanın boşluğunun hızla aktığını fark ettim. Elimdeki spin kamışı heyecanla bir kenara fırlatıp karagöz takımına koştum. Tasmayı vurmamla birlikte güzel bir balık yakaladığımı anladım. Yanımda yardım edecek kimse olmadığı için balığı yalnız başıma kepçelemek zorundaydım. Neyse ki her zaman olduğu gibi bu sefer de kepçeyi hazır bir şekilde suyun kenarına bırakmıştım. Balığı yorgun halde kıyıya yaklaştırdıktan sonra sakince sol elimde tuttuğum kepçenin içine sokmayı başardım. İlk atışta balık yakaladığıma göre önümde büyük bir sürü olabileceğini düşündüğüm için vakit kaybetmeden oltamı tekrar salladıktan sonra genç bir arkadaşa rica edip fotoğraf çektirme işine koyuldum. Bu balık şimdiye kadar gündüz vakti yakaladığım en büyük baltabaş karagözdü. Gün ışığında flaş kullanmadan birbirinden güzel fotoğraflar çektim.








O gün ve sonraki avlarımda başka karagöz yakalayamadım. Bir daha aynı merada ne zaman av yaparım bilmiyorum ama yüzlerce balıktan oluşan karagöz sürülerinin Marmara'da salına salına dolaştığını bilmek bile içimde tarif edilmez bir duygu uyandırıyor...