Spin yöntemiyle levrek avı bilgi, tecrübe ve sabır isteyen bir iştir. Hele ki levreği Marmara'da kovalamak niyetindeyseniz daha da sabırlı olmanız gerekir. Levreğin menüsünün başında gelen teke, yengeç, mamun ve midye kurdu gibi kolay avlar bu denizimizde bolca bulunur. Bu nedenle Marmara'daki levrekler büyük ve hızlı avlara her zaman rağbet etmez. Marmara bölgesindeki nüfus yoğunluğu beraberinde av baskısı, deniz trafiği, ışık ve gürültü kirliliğini de beraberinde getirir. Bunların hepsi zaten ürkek ve hassas bir balık olan levreği sessiz, sakin, kuytu yerlere iter. Levrek hedefindeki bir oltacı için birinci adım levreğin yatak yaptığı yerleri bulmak olmalıdır. Dere ağızları, büyük liman mendireklerinin iç ve dış kısımları, dip tabiatı kum, yosun, midyelik karışımı olan sığlıklar levreğin sevdiği meralardır. Ama iş bu kadarla bitmez. Ekonomik değeri çok yüksek olan levreğin üzerindeki av baskısı ne yazık ki bu güzel balığın bir çok meradan tamamen silinmesine sebep olmuştur. Bu yüzden haklı olarak çoğu oltacı bildiği levrek meralarını kimseyle paylaşmaz. İş levreğin yatak yaptığı yeri bulmakla da bitmez. Levrek yılın herhangi bir zamanında, günün herhangi bir saatinde yeme vurabilir. İşte bu yüzden levrek hedefindeki bir spincinin en çok ihtiyacı olan şey sabırdır. Kimi zaman tek bir levrek için saatlerce, günlerce, aylarca sabırla atıp çekmek gerekebilir.
İstanbul'da okuduğum yıllar öncesinden bildiğim, zamanında çok büyük levrekler yakaladığım bakir bir meram var. İşim icabı 2014 yaz ortasından itibaren geçici olarak İstanbul'da yaşadığım süre içerisinde bu merayı yoklamamak olmazdı. Ağustos ortasından itibaren levrek hedefli at-çek denemelerine başladım. Haftada en az 1-2 sefer olacak şekilde özellikle gün batımından, gün doğumuna kadar olan aralıkta denemeler yaptım. Tüm ısrarlarıma rağmen önceki senelerde en verimli avlarımı gerçekleştirdiğim eylül, ekim ve kasım aylarını boş geçip umudumu kesmek üzereyken, genç ve hevesli bir hobidaşım olan Sefa Yıldırım ile tekrar şevke geldim. Yalnız başıma gittiğim avlarda 1 saat boşa atıp çektikten sonra sıkılıp avı bırakırken Sefa ile 2-3 saat boyunca sıkılmadan at-çek yapabiliyorduk. Aralık başında, gün batımından gece yarısına kadar olan zaman aralığında gerçekleştirdiğimiz 2 avdan boş döndükten sonra 4 aralık sabahı şansımızı gün doğumdan önceki periyotta denemeye karar verdik.
05:00'da meraya vardığımızda hava puslu, deniz süt limandı. Umutsuzca, yapmak zorunda olduğumuz bir görevi icra edercesine atıp çekmeye başladık. İkimizin oltasının ucunda da 145 mm'lik süt beyaz renkte uzun, ince yapılı maket balıklar takılıydı. Ava başladıktan yaklaşık yarım saat sonra kıyıya 10 m kala oltam olduğu yerde mıhlanıp kaldı. İlk başta sahteyi dibe taktığımı düşündüysem de balığın kafa darbelerini hissedince adrenalin seviyem yükseldi. Aylardır beklediğim vuruş nihayet gelmişti. Misinanın kıyıdaki kayalıklara sürtünüp kopmasını engellemek için kamışın ucunu havaya kaldırıp balığı su yüzeyine çıkarmaya çalışarak mücadeleye başladım. Balık yüzeye çıkıp su üstünde sağlam bir şapırtı koparınca rahatladıysam da bu rahatlamam kısa sürdü. Çok zorlamadığım halde balık oltadan kurtulmayı başardı. Karanlıkta balığının boyutunu seçememiştim bile. Kaçırdığıma değil de balığı göremediğime üzülerek ava devam ettim.
Kaçan balıktan sonra daha bir şevkle atıp çekmeye başladık. 1 saat boyunca yer değiştirerek denediğimiz halde ikimiz de başka vuruş alamadık. Sabah ezanı okunmuş ama henüz havada aydınlanma emareleri başlamamıştı. Dalgın bir şekilde atıp çekmeye devam ederken sağlam bir vuruş daha aldım. Vuruş açıkta ve derinde geldiği için balık olduğundan emindim. Kalp atışlarım yeniden hızlandı. Bu seferkini de kaçırmamak için içimden dualar etmeye başladım. Oltanın ucundaki balık ağır ama kendinden emin bir şekilde kalama alıyordu. Amacım balığı açıkta yorduktan sonra dibe dalmasına müsaade etmeden kıyıdaki sığ kayalığa yaklaştırmaktı. Heyecan dolu birkaç dakikanın ardından balığın hareketleri yavaşlayınca sakin bir şekilde sarmaya başladım. Balık su sathını yararak kıyıya yaklaşırken her an dibe fişekleme riskine karşın kamışımın ucunu olabildiğince havada tutuyordum. Balık kıyıdan 5 m mesafeye geldiğinde Sefa'ya beklemesi gereken yeri gösterip kepçeyi suya 45 derece açıyla sokmasını söyledim. Balık usulca kepçeye doğru yaklaşırken büyüklüğünü görmek için sabırsızlanıyordum. Nihayet balık kepçenin içine girerken kapkalın gövdesini fark ettim. O an dünyalar benim oldu. Kepçenin içinde çok yakışıklı bir paşa yatıyordu. Şükürler olsun ki aylar süren denemelerimin mükafatını çok güzel bir levrekle almıştım. Sefa'ya teşekkür edip vakit kaybetmeden ava devam etmesini hatırlattıktan sonra kepçenin içindeki büyüleyici balığı seyre daldım. 15-20 dakika daha atıp çektikten sonra avı sonlandıran Sefa'nın yardımıyla birbirinden güzel fotoğraflar çekerek bu unutulmaz avı ölümsüzleştirdik.
Sonunda balığın havasını ya da beslenme saatini bulmuştuk. Bu, birkaç gün sürecek bir furya olabileceği gibi o güne özel bir olay da olabilirdi. Sefa'yla beraber takip eden günlerde de aynı zaman diliminde denemeye karar verdik. Ertesi sabah yine aynı saatte aynı meradaki yerimizi alıp at-çeke başladık. Moral olması için bir önceki gün balığı aldığım süt beyaz sahteyi Sefa'ya verip kendi takımımın ucuna aynı modelin altı turuncu, yanları süt beyaz, sırtı sarı renkli olanını takmıştım. Yarım saat kadar boşa atıp çektikten sonra saat 05:30 gibi 10 metre ilerimdeki Sefa'nın panik halinde "abi yapıştı!" diye bağırdığını duydum. Kamışının ucu yay gibi eğilmiş, makinesi müthiş bir süratle misina boşaltıyordu. Avdan önce makinesinin kalama sıkılığını bana ayarlattığı için oltasının ucundakinin dev bir balık olduğuna emindim. Sefa'nın daha önce bu büyüklükte bir balıkla mücadele etmediğini bildiğim için mücadele kısmını devralmayı teklif ettiysem de "ben hallederim abi" diyerek teklifimi geri çevirdi. Balık hızla makarayı boşaltarak sığ kayalığa paralel bir şekilde ilerlerken Sefa tecrübesizliğinden kayaların üzerinden balığın peşi sıra koşmak, misinayı tutup balığın hızını yavaşlatmak ya da balığın yönünü değiştirmek gibi manevraları yapamayınca balık misinayı kayalara sürtüp koparmayı başardı. Belki de olması gereken buydu. Mücadeleyi bana bırakmış olsa balığı çıkarabilecektik belki ama bu acı tecrübeyi yaşayarak öğrenme şansını kaybetmiş olacaktı.
Moral bozukluğuyla kopan sahtesinin yerine atış mesafesi bakımından daha üstün ve dalma derinliği biraz daha fazla olan sırtı sarı, karnı ve yanları parlak renkli 125 mm ve 21 g'lık başka bir sahte takıp ava devam etti. Kaçırdığı balığın üzerinden en fazla 15 dakika geçmişti ki bir vuruş daha aldı. Bu seferki balık ilkinden çok daha sakin görünüyordu. Sefa balıkla mücadele ederken ben de gerekli yönlendirmeleri yaparak mücadelesine destek oluyordum. 2-3 dakikalık bir mücadelenin ardından balığı usulca kepçenin içine sokmayı başardık. Hatırı sayılır büyüklükteki bu levrek Sefa'nın hayatı boyunca yakaladığı en büyük levrekti. Vakit kaybetmeden keyfimiz yerin gelmiş bir şekilde ava dönüp atıp çekmeye devam ettik. Kısa bir süre sonra kıyıdan 10 m kadar açıkta ben de günün ilk vuruşunu aldım. Kısa ama keyifli bir mücadelenin ardından 2 kilo civarındaki balığı kepçelemeyi başardık. Av çok keyifli başlamıştı. Anlaşılan merada beslenmeye güdülenmiş güzel bir levrek sürüsü vardı. Morallerimiz yüksek bir şekilde atıp çekmeye devam ettik. Sabah ezanının okunmasına az bir vakit kala ilk yakaladığımdan biraz küçükçe bir levrek daha kandırmayı başardım. Kapanış ise sabah ezanından yaklaşık 10 dakika sonra Sefa'dan geldi. Sefa'nın son aldığı balık da hemen hemen benim ikinci aldığım balıkla aynı boydaydı.
Sefa'yla birlikte gün doğumundan önce gerçekleştirdiğimiz ikinci spin avında 5 vuruş alıp 4 güzel levreği daha dışarı çıkarınca, balığın beslenme saatini bulduğumuza kesin kanaat getirdik. Her ikimiz de hayal ettiğimizden fazlasını yakaladığımız için rahatlamıştık. Bundan sonraki günlerde boş dönsek de üzülecek halimiz yoktu ama yine de ertesi sabah aynı heyecanı yaşamak için can atıyorduk. Heyecandan rüyamızda bile levrek kovaladığımız kısa bir uykunun ardından 05:00 gibi aynı meradaki yerlerimiz aldık. Bu defa benim oltamın ucunda da Sefa'nın bir önceki gün kullandığı 125 mm ve 21 gramlık maket balığın süt beyaz olanı takılıydı. Meraya varır varmaz yaklaşık 50 metrelere gönderdiğim sahtemle atıp çekmeye koyuldum. Önceki günlerde olduğu gibi sahte yeme aksiyon yaptırmadan düz ve ağır tempoda sarıyordum. Ava başlayalı henüz birkaç dakika olmuştu ki kıyıya 10 metre kala beklediğim vuruş geldi. Kafa darbelerinden anladığım kadarıyla çok iri bir balık değildi. Kolayca su üstüne çıkardığım balığı kalama almasına müsaade etmeden çekmeye karar verdim. Balık kafasını sağa sola sallayarak usul usul kıyıya gelirken yem ağzından fırlayıverdi. Balık kurtulmuştu. O an yaptığım hatanın farkına vardım. Şayet balığı bir an önce çekmeye çalışmak yerine ters istikamette yüzüp dibe dalmasına müsaade etseydim sahte yemin boşta kalan kancaları da balığın yanağına takılabilir, böylece balığın kurtulma ihtimali azalabilirdi. Neyse ki kaçan balık çok büyük olmadığı için dersimi alıp fazla üzülmeden ava devam ettim.
Aynı kayanın üstünden farklı sektörlere doğru atışlarıma devam ederken 05:30 gibi bir vuruş daha aldım. Bu defa daha dikkatliydim. Balığın birkaç sefer aşağı fişeklemesine müsaade edip boştaki kancaların yanağına takılmasına fırsat verdim. Kısa bir mücadelenin ardında kepçeye sokmayı başardığımız balık neredeyse sahte yemin üstündeki tüm kancalara takılmıştı. Sefa atıp çekmeye devam ederken ben de arka tarafta karga burun yardımıyla balığın ağzındaki kancaları çıkartma işine giriştim. Neredeyse 5 dakikalık uğraştan sonra balığı oltadan kurtarıp sahtemi yeniden suyla buluşturur buluşturmaz bir vuruş daha geldi. İlkiyle hemen hemen aynı boydaki bu balığı da kepçeledikten sonra 07:00'a kadar başka vuruş alamayınca avı sonlandırdık.
Tahmin edebileceğiniz gibi takip eden günlerde de aynı saatlerde, aynı merada levrek kovaladık. Ve yine tahmin edebileceğiniz gibi her güzel rüyanın sonu olduğu gibi, 3 günlük rüyamız da son buldu. Sonraki günlerde Sefa'yla ne kadar denediysek de başka vuruş alamayınca hedef değiştirmeye karar verdik. Bugünlerde pruvamızda Marmara'nın ağır abisi baltabaş karagözler var. Bu gece ( 5 Ocak 2015 ) birkaç tanesini kandırmayı başardık bile. Onların hikayesi de başka yazıya...
hacı arkadaşım sayesinde genel kültürümü geliştiriyorum
YanıtlaSilHarika Av Ve Harika Bir Anlatım Tebrikler.
YanıtlaSilBlog çok başarılı bende Lrf takım yapmak istiyorum ama makine kamış 100 tlyi geçirmek istemiyorum..Okuma fina pro 1.80 sizce nasıl elimde aynı ürünün 7-28 atarlı 2.40 ı var Lrfde kullanılırmı..Remixon Hurricane makine 38 lira bana uygun geldi sizce nasıl birde gece avlarınızda fosforlu pempe bir Kurt kullanıyorsunuz bunun markası nedir teşekkürler
YanıtlaSil