2 Temmuz 2013 Salı

Açlık Oyunları - 4

2011 yılında ilk levreğimi yakaladığımdaki heyecanımı dün gibi hatırlıyorum. Senelerdir hayali kurulan o balığı elde etmenin müthiş keyfini, balığı yakaladıktan sonra uzun süre elimin ayağımın titreyişini... Ardından her Bodrum ziyaretimde tek tek de olsa gelen levrekleri... Hepsinin hikayesi ayrıydı benim için. Ancak ne olduysa bu sefer olmuştu. Dördüncü günün sonunda irili ufaklı 7 levreği kıyıya almıştım. Bunun yanında kaçan balıkları ve aldığım çok sayıda takibi hesaba bile katmıyordum. Peki ne olmuştu da daha önce fakirin tavuğu gibi tek tek yumurtlayan deniz, bu sefer tüm cömertliğini göstermişti? Askerde geçirdiğim sıkıntılı günlerin hatrına denizin bana bir hediyesi miydi bu?

Denizin bereketi ilerleyen günlerde de devam etti. Beşinci günü, biri gün doğumunda diğeri de gün batımında gelen 700 ve 500 gramlık iki ispendekle kapattım. Sabahki balık 13 cm'lik az dalarlı sahteye gelirken, akşamki balık su üstü sahteye kanmıştı.


Altıncı gün hava aydınlanmadan av yerime varmak üzereyken, denizin kenarında birinin olduğunu farkettim. O saatlerde etrafta kimseyi görmeye alışık olmadığımdan ürkek bir selam verdim. Gelen ses tanıdıktı. İki gün önceki avımda yürüyüş yaptığı esnada tuttuğum balıkları gören, hatta bir tanesini çekişime şahit olan komşumuz benden önce sahilde yerini almıştı. Yabancı biri olmadığı için sevindim. Yarım saattir atıp çektiğini ancak sahtesinin ileri gitmediğini, bir sahtesini de denizde bıraktığını söyledi. Kullandığı takımları inceledim, ne kullandığı kamış, ne attığı sahte, ne de makinesine sarılı misina spin avcılığa uygun değildi. Keşke gelmeden önce bana sorsaydınız, yardımcı olurdum diye kendisine serzenişte bulundum. Ne kadar yardımcı olmaya çalıştıysam da, elindeki malzemelerle sonuç alması imkansızdı, nitekim de alamadı.  Ben ise açılışı koyu karanlığın alacakaranlığa döndüğü vakitte yine dalarlı sahteyle yaptım. Balık çoğunlukla olduğu gibi 500-600 gramlık ebattaydı. Bu balıktan sonra uzunca bir süre hareket olmayınca, bugünlük avı kısa kesip eve dönmeye karar verdim. Tam arabaya malzemeleri yerleştirirken aklıma uzun zamandır gitmediğim bir avlak geldi. Bu avlakta bugüne kadar hiç aktığını görmediğim bir dere yatağı vardı. Bodrum yağışlı bir sezon geçirmişti. Dere şu an akıyor olmalıydı. Eğer akıyorsa da, bu bölgenin levrek yapma olasılığı güçlüydü. Tam yol ayrımına geldiğimizde içimdeki meraka yenip düşüp direksiyonu bu avlağa kırdım. Avlağa vardığımda güzel bir manzara beni bekliyordu. Hep kuru görmeye alışık olduğum dere, gürül gürül denize akıyor, açıklarda esen rüzgarın soluganları ise kıyıyı dövüyordu. Neredeyse bir tek balığın kokusunu almadığım eksikti. İçimden daha ilk atışımda balık alacağımı geçirmiştim. Geride kalan beş günde elim olta ve makineye tam alışmış, istediğim noktalara atışlar yapıyordum. İlk atışımı adeta elimle koyar gibi sol çaprazımda bulunan iskelenin en uçtaki dibine düşürdüm. Belki yarım metre daha gitse sahte iskelenin ayağına çarpacaktı. Sahte iskelenin ayağından çok uzaklaşmadan arkasındaki su kütlesi kabardı. Takip yine başlamış, damarlarımdaki kanın akışı hızlanmıştı. Birkaç saniyelik takibin ardından balık sahteye hamlesini yaptı. Su üstü sahtelerle görerek avlanırken, balığın hamlesini yapmasıyla, yükünün kamışa binmesi arasında belki saniyenin onda biri kadar geçen bir dilim vardır. Belki bir göz kırpmasından bile daha kısadır bu süre. Ama o anlar elinde oltayı tutan kişi için adeta ağır çekim yaşanır. Adrenalinin vücudunuza ne kadar hızlı yayılabileceğini görürsünüz. Bu beklemenin sonucunda balık ya ıska geçecektir, ya da oltaya binecektir. İşte oltayı elinizden çekip alırcasına binen o güçtür sizi herkesin uykusunda olduğu vakitlerde divane gibi deniz kenarlarına sürükleyen. Bundan sonrası daha da enteresandır. Aylarca, haftalarca, günlerce, saatlerce beklediğiniz bu an için artık bir ikilem içindesinizdir. Bir yandan bu heyecan hiç bitmesin istersiniz, diğer taraftan da balığı kaybetme korkusunu en derinden hissedersiniz. Balığı gördüğünüzde bu his daha da şiddetlenir. Artık ikiniz de sona sadece bir adım yakınsınızdır. İki taraf da son kozlarını oynar. Bu oyunda ya tecrübeli, ya da şanslı olan kazanır. Bundan bir adım sonrası ya zafer, ya hüsrandır. Bunca yazdığıma bakıp 5 kiloluk bir balık yakaladığımı sanmayın. Gelen yine çoğu zaman olduğu gibi kiloluk bir levrekti. Bulunduğum şartlarda gayet standart olan bu balık, o an bana yaşattıkları açısından daha önceki hiçbir balığa benzemiyordu. Belki de bambaşka bir ortamda, ilk kez denediğim bir avlakta bu balığı avlamanın keyfiydi yaşadığım. Sonrasında yakın noktalara yaptığım her atışta benzer takibi aldım, ancak balıklar arkadaşlarının anlam veremedikleri şekilde aralarında kayboluşundan biraz şüphelenmiş olsalar gerek son hamleyi yapma konusunda gönülsüzlerdi. Ben balığı uzaklarda ararken günün üçüncü balığı ayağımın dibinde, dalgaların oluşturduğu bulanıklığın içinden çıkıp geldi. Benekleri henüz silinmiş bir ispendekti gelen. Bu ufaklığı geldiği yere iade ederek oltamı topladım. Bir süre denizin üzerinden gelen taze bahar havasını içime çekerek, yatışan dalgaların sesine eşlik eden derenin şırıltısını izledim. Harika bir bahar sabahıydı ve avdan üç levrek ile dönüyordum. Benden daha mutlusu kim olabilirdi ki?



1 yorum:

  1. Azmin zaferi tebrikler.
    Tabiki ustaların taktikleri inkar edilemez ve zamanla geliştirdiğin takdiklerin balık suyuna denk gelmesiyle başarını katlamışsın.

    YanıtlaSil