Balık tutkum kadar ön planda olmasa da neredeyse balıkçılık geçmişim kadar eski bir sporculuk geçmişim var. 1996 senesinde başladığım yüzme sporuna yatılı okuduğum lisenin okul takımında devam ettikten sonra üniversiteye başladığım 2006 senesinde branş değiştirerek deniz pentatlonu sporuyla uğraşmaya başladım. Alt yapım hazır olduğu için yüzme, paletli yüzme, engelli koşu, kros, atıcılık ve kürek branşlarıyla alakalı 5 parkurdan oluşan deniz pentatlonunda da kısa sürede başarı göstererek milli takım kadrosuna girmeye hak kazandım. 2007 senesinden bu yana kadrosunda bulunduğum Türkiye Milli Deniz Pentatlonu takımı ile farklı ülkelerde düzenlenen Avrupa ve Dünya Şampiyonaları gibi bir çok spor müsabakalarına katıldım. Bu müsabakalar vesilesiyle Yunanistan, Hırvatistan, Almanya, İsveç, Kanada ve Brezilya'yı da görmüş oldum. Belki de ömrü hayatımda bir kez gidebileceğim bu ülkelerde olta atmayı çok istediysem de yarış öncesi parkurları tanıma antremanları, yarış stresi ve zaman darlığı gibi sebeplerden ötürü çoğu zaman turistik gezi dahi yapaya fırsatım olmadı. Özellikle büyük heveslerle gittiğim Kanada ve İsveç'ten olta atamadan dönmek bende büyük hayal kırıklığı yarattı. Milli müsabakalar için gittiğim ülkeler arasında sadece bir tanesinde olta atma şansı bulabildim ki o da denizinde balık yakalayabileceğimi düşündüğüm en son ülke olan Almanya'ydı.
2010 yazında verimli geçen bir hazırlık kampından sonra Baltık Denizi'nin kıyısındaki Almanya'nın Eckenförde şehrinde düzenlenen Avrupa Şampiyonası'na katıldık. Yenilenen bir milli takım kadrosu olmamıza rağmen hepimiz elimizden gelenin en iyisini yaparak Avrupa üçüncüsü olmayı başardık. Bu başarıda 2006 senesinde Türkiye'ye dünya şampiyonluğu kazandıran kadroda bulunan Oğuz Koç abinin tecrübesi ve çeviklik parkurunda aldığı madalya büyük rol oynadı. Oğuz abi sporculuğunun yanında yaşam enerjisini de örnek aldığım çok sevdiğim bir abimdir. Balık avı da dahil olmak üzere heyecan veren her şeye merakı vardır. Şimdiye kadar ona teklif ettiğim her şeyde "Evet" cevabını aldım. Öyle ki bu özelliğinden dolayı ona Jim Carrey'nin canlandırdığı "yesman" karakterinin ismini takmıştım.
4 gün süren müsabakaların bitiminde Türkiye'ye dönmeden önce Almanya'da geçireceğimiz bir günümüz daha vardı. Gemicilik parkurunun yapıldığı iskelede olta atanları gördükten sonra son günümü balık tutarak geçirme isteğim iyice arttı. Ama balık tutmak için oltam olmadığı gibi nereden satın alabileceğimi de bilmiyordum. Bana yardım edebilecek tek kişi daha önce yarışmak ve Alman milli takımıyla kamp yapmak için defalarca kez buraya gelen Oğuz abi idi. Vakit kaybetmeden Oğuz abiyi bulup "Yesman olduğunu ispatlamak için sana güzel bir fırsat. Olta alıp akşam suyunda iskeleden balık tutmaya var mısın?" diye sordum. Yesman olduğunu bir kez daha ispatlayan Oğuz abiyle sporcuların kullanması için spor tesislerinin önünde duran eski püskü bisikletlere atlayıp 5 km mesafedeki şehir merkezinin yolunu tuttuk. Şehir merkezinde bulduğumuz bir dükkandan 80 avro karşılığında çok kaliteli olmayan bir kamış, makine, bir kaç paket çapari ve jig satın aldıktan sonra vakit kaybetmeden olta atacağımız iskeleye dönmek üzere pedal çevirmeye koyulduk.
İskeleye vardığımızda çaparimizi açıp yanımızdaki balıkçı amcadan gördüğümüz gibi kurşun yerine 30 g'lık bir jig bağladıktan sonra ava başladık. Daha ilk atışımda kancalarım ringa balığıyla doldu. Balıkları kovaya atıp oltamı tekrar salldım. Bizdeki tirsi balıklarına çok benzeyen ringalar burada ekonomik değeri en yüksek balıklar arasında sayılıyor. İkinci atışımda 2 ringa daha yakaladıktan sonra oltayı Oğuz abiye verdim. Bir süre sırayla çaparimizin kancalarını ringayla doldurduktan sonra nihayet çapariye vuran 30 cm civarı bir morina yakaladım. Ringalar gibi hayatımda ilk defa yakaladığım morinayı da kovaya attığım sırada yanımızda olta atan yaşlı amca yarım yamalak İngilizce'siyle bizi uyarmaya çalıştı. Elindeki cetvelli işaret ederek anlatmaya çalıştıklarından morinanın yasal avlanma limitinin kuyruk hariç 38 cm olduğunu anladıysam da balık kancayı yutup ölümcül yara aldığı için salmayı düşünmeden ava devam ettim. Kısa süre sonra iskeleye doğru yaklaşan bir polis arabası gördüm. İskelenin yanında duran arabadan inen bir polis yanımıza doğru yürümeye başladı. O an içimi bir korku sardı. Kovanın içindeki ölü morinayı çaktırmadan alelacele denize attım. Yanımıza gelen polis kovalarımızı kontrol edip uygunsuz bir şey görmeyince uzaklaştı. Bizi yanımızdaki amca mı şikayet etti yoksa rutin bir kontrol müydü bilmiyorum ama adamların kurallara riayet etmedeki disiplinine hayran kaldım. Zaten çok geçmeden bu disiplinleri sayesinde sahip oldukları berekete bizzat yaşayarak şahit olacaktım.
Havanın kararmasına 2 saat kala kıyıya öyle güzel bir morina sürüsü indi ki çapari kancalarına ve kurşun yerine taktığımız jiglere peş peşe morina vurmaya başladı. İki kişi tek oltayla sıramızı bekleyecek sabrı kendimizde bulamadığımız için yaşlı amcadan oltasını ödünç istedik. Karşılığında yakaladığımız tüm balıkları ona verme vaadinde bulununca teklifimizi kabul edip yakaladığımız balıkları temizlemeye koyuldu. O dakikadan sonra belki de hayatımın en keyifli ve bereketli avını yaşadım. Balık o kadar boldu ki, oltalarımızı uzağa sallamak yerine iskelenin altına indirip aksiyona başlar başlamaz balık yapışıyordu. Art arda yakaladığımız 35-50 cm boylarındaki morinaları ölçmesi için yaşlı amcaya veriyorduk. Yaşlı amca da morina ölçmek için özel hazırlanmış olan cetveliyle balıkları ölçüyor, limit altı olanları denize, limit üstü olanları ise kovasına atıyordu. 2 saat boyunca balık hız kesmeden devam etti. Adam başı yaklaşık 30-40 morina yakalayıp halen balık çıkmasına rağmen hava kararmak üzereyken avı sonlandırdık. Avrupa üçüncüsü olma başarısı gösterdiğimiz Almanya'dan dönmeden önce yaptığımız bu av mutluluğumuzu katmerlemiş oldu.
Yaşlı amcanın söylediği 38 cm'lik boy limitinde kuyruk hariç tutulduğuna göre Almanya'da morina için tam boy limiti 43 cm civarı olmalı. Bizdeki minimum üreme boyutu olmaktan çok uzak olan bazı boy limitlerini düşününce aklıma şöyle bir soru geliyor. 20 cm'lik bebek lüferleri avlamanın serbest olduğu Türkiye'de morina yaşasaydı boy limiti kaç cm olurdu acaba? Kuyruk dahil 25 cm'i geçer miydi sizce?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder