Kasım ayının başından
itibaren baltabaş karagöz ve eşkina avlarım da güzel bir seri yakalamıştım.Arayı
fazla açmadan sık sık ava gidebiliyor ve keyifli avlar geçiriyordum. Taa ki vize
haftası başlayana kadar...Vize haftası demek aklımda levrekler-karagözler
elimde ise defter kitapla geçecek on gün demekti.
Yaptığım avlarla aynı güzellikte ilk yedi
sınavı geride bıraktıktan sonra son güne iki sınavım kalmıştı.Sona yaklaştıkça
iyice aşka gelen balık sevdam sabırsızlığımı yeterince arttırmıştı.Bunun nedeni
ise böyle güzel seyreden havalarda son on gün içerisinde balık namına yaptığım
tek şey Savaş (Dursun) abimle yapmış olduğum bir iki saatlik balık sohbetiydi.Lrf
tekniğiyle kandırdığı balıkların
hikayelerini keyifle dinlerken eline küçük silikon kurtçukları alıp deniz
kenarına inmemek mümkün değildi.Fakat ne yapıp ettiysem şuana kadar lrf
tekniğiyle ile sadece bir kez balığı kandırmayı başarabilmiştim.
Son güne kalan
iki sınavım beni hem fiziki olarak hem de zihni olarak fazlasıyla yıpratmıştı.Saat
16.00 sularında sınavdan çıktım.Bir buçuk saatlik bir uykuyla duruyordum ama
aşk başkaydı elbette.Hiçbir olumsuzluğa aldırış etmemeye karar verdim.Eve
dönerken hava bozmaya başladı bu gidiş ile meraya varana kadar patlayacağı da
belliydi.Mendireğin ucundan avlanmam mümkün değildi.Balığa gitmemek gibi bir
düşünce aklımdan geçemezdi,geçmemeliydi de.Hava muhalefetinden oluşan anlık
krizi fırsata dönüştürerek yaptığım bütün hazırlıkları olduğu gibi bıraktım ve
şeytan oltasıyla avlanmaya karar verdim.Fırsat diyorum çünkü böyle havalarda
koca koca balıkları liman içinde çok defa avlamayı başarmıştım.Evden çıkarken
yanıma birkaç tane iğne bir makara misina ve kepçemi aldım.Zor bir haftayı
geride bırakmanın huzuruyla yürürken birde güzel bir balık yakalamanın
hayaliyle gülümseyerek vardım meraya.
Teke çıkarmak inanılmaz zorlaşmıştı iri boylarını bulmak ise neredeyse imkansızdı.Her ne kadar olumsuzluklara aldırış etmesem de biraz umutsuzluğa kapılmadım diyemezdim.Bu yüzden teke çıkarmaya fazla gayret sarf etmeyerek yolda gelirken bulduğum pet bardağın içine dört tane teke koyarak yat limanının içine girdim.Hava bozduğu için kısa bir av planlamıştım.Ne kadar kısa olsa da deniz kenarında iyot kokusunu içime çekerken elimdeki misinanın akmasının hayali kurmak son on günün stresini atmam için yeterliydi.
Teke çıkarmak inanılmaz zorlaşmıştı iri boylarını bulmak ise neredeyse imkansızdı.Her ne kadar olumsuzluklara aldırış etmesem de biraz umutsuzluğa kapılmadım diyemezdim.Bu yüzden teke çıkarmaya fazla gayret sarf etmeyerek yolda gelirken bulduğum pet bardağın içine dört tane teke koyarak yat limanının içine girdim.Hava bozduğu için kısa bir av planlamıştım.Ne kadar kısa olsa da deniz kenarında iyot kokusunu içime çekerken elimdeki misinanın akmasının hayali kurmak son on günün stresini atmam için yeterliydi.
Şeytan
oltasıyla avlandığım zamanlarda genellikle 0.18 mm-0.26 mm kalınlığında
misinalar kullanırım.Bunun sebebi tekenin daha doğal hareket etmesi ve daha
uzun atışlar yapabilmekti.Fakat rüzgar yeterince şiddetli bir şekilde arkamdan
estiği için mesafe sorunu yaşamayacaktım.Liman içinde dahi su yeterince
hareketli olduğu için teke hafif akıntıya kapılıp salınıyordu hayalimdeki
levreğin de tekeye atlama ihtimalini düşünerek bu avımda 0.30 mm misina kullanmaya
karar verdim.
Yat limanının üç
tarafını çepeçevre saran iskeleler duba şeklindeydi.Kıyıya paralel geniş bir
hat ve bu hat üzerinden de kıyıya dik bir şekilde parmak iskelelerden
oluşuyordu.Kıyıya dik olan iskelelerinde en uç kısmı zincirlerle dibe
sabitlenmişti.Ortası boşluk olduğu için dikkat etmem gereken en önemli faktör
ses yaparak iskelenin altındaki balıkları kaçırmamaktı.Başarılı bir sızma
operasyonuyla sessiz, sakin ve yavaş adımlarla iskelenin ucuna ilerledim.Saat
17.55 gibi ucunda sadece teke olan iğneyi sallayarak ivme kazandırdıktan sonra
suyla buluşturdum.Yaklaşık 3 dakika sonra bir iki tırtıkladıktan sonra balık
öyle kuvvetli bastı ki adrenalin bir anda tavan yaptı.Başladım mücadeleye balık
iskelenin direk altına kaçmak yerine sağ tarafımdaki yatın altına doğru yol
aldı.Zincirlere dolaşma ihtimali ortadan kalktığı için rahatlasam da balığı
durduramıyordum.Bir süre daha yorulmadan bu hızla giderse kontrol edemeyeceğim
belliydi ve öyle oldu 45 sn. bir mücadeleden sonra bir anda misina boşaldı.İğneyi
kesmemişti normal bir durum değildi ama vakit kaybetmeden ikinci tekeyi takıp
attım.Henüz yem dibe ulaşmadan müthiş bir vuruş daha geldi heyecanla misinayı tutunca
iskelenin üstünde duran makara suya fırladı.Elimdeki balık ilk balığa göre çok
daha hızlı yol alıyordu ve açığa doğru yüzüyordu sakinliğimi korumak için
balıkla konuşmaya başlamıştım bile.. İşte levrek sensin oğlum gel bakalım
senden almam gereken bir intikam var.. Ve yine aynı son elimdeki misinanın
boşalmasıyla çöküşe geçtim.Bu sezon levrekten yediğim ikinci darbeydi.Boş
misinayı toplarken ki hayal kırıklığımı siz tahmin edin.Kendimi hızla
toplayarak bir yandaki iskeleye geçtim.Henüz iki potansiyel balığım vardı ve
saatte 18.05 olmuştu.Tekrardan oltamı yemledim ve suyla buluşturdum.Beklemeye
başladıktan iki dakika sonra tek hamleden oluşan bir vuruşla misinam ilk başta
gerildi ve hızla akmaya başladı.Üç teke üç vuruş bu gecenin hakkını
yememeliydim kesinlikle.Daha dikkatli bir şekilde balığı yönlendirmeye
başladım.Çekirge de iki sıçralamalık hakkını kullanmıştı ne de olsa.Zaman
geçtikçe balığı yormuş ve yaklaştırmayı başarmıştım zincire takılmazsa bu sefer
sudan kesecektim.Dört dakika geçmişti balık iyice yorulmuş fakat su üstüne
çıkmamıştı ayağa kalktım ve kamış olmadığından zincire takılmaması için
ellerimi de kaldırarak balığı yukarıya doğru çekmeye başladım.En sonunda balığı
su üstüne çıkarmayı başarmıştım son bir kez daha fişeklemesine izin vermeden
kepçelemeyi başarmıştım balığı.
Yaklaşık altı dakika süren keyifli bir
mücadelenin galibi ben olmuştum.Kepçenin içinde yatan asil savaşçı ise 1.370
gramlık bir baltabaştı.Ava başlayalı henüz 17 dakika olmuştu ama yeterince
keyifli bir av yaptığıma kanaat getirerek son tekeyi usulca denize
bıraktım ve avı sonlandırdım.Daha güzel avlar yapabilmeniz dileğiyle rast gele..