18 ocak akşam üstü Yüksek Lisans mülakat sınavım için otobüsle Çanakkale'den Antalya'ya dönüp 19 ocak akşamı uçakla Antalya'dan İstanbul'a geçtim. Saat 20:00 gibi Sabiha Gökçen Havaalanına indiğimde bir gün önce yağan kardan kalma incecik, beyaz örtü hala yerdeydi. Uzun aradan sonra arabaların üzerinden aldığım karın soğukluğunu hissettiğim an kararımı verdim. Vakit kaybetmeden, kendimi önce Tuzla'da kalacağım misafirhane'ye sonra da yat limanına attım. Yüzer parmak iskelelerin etrafındaki yosunlardan fener ve kepçe yardımıyla 15 dakikalık teke çıkarma işleminden sonra şeytan oltasıyla baltabaş karagöze deneyeceğim iskeleye geçtim. İskeleye çıkmadan önce rıhtım ışıkların altında, 0.31 mm misina ve 3 numara sağlam çapraz bir iğneden oluşan şeytan oltasını canlı, irice bir tekeyle yemledikten sonra ses çıkarmamaya özen göstererek yumuşak adımlarla iskelenin ucuna yürüyüp yemi 5 m ileriye savurdum. Yemin batış hızını yavaşlatmamak için bir miktar misinayı suyun üzerine sağıp beklemeye başladım. Yaklaşık 45 saniye sonra yem 5 m'lik dibe ulaşınca gelecek vuruşun hayalini kurarken beklediğimden çok erken bir vuruşla parmaklarımın arasındaki misina fişekledi. Balık yüzeye yakın vurmuştu. Tasmayı vurup balığın kuvvetini hissedince oltanın ucundakinin sağlam bir levrek olduğunu anladım. Balığın dibe basıp misinayı yüzer iskelenin midye kaplı tonoz zincirlerine kestirmesine müsaade etmemek için fazla kalama vermeden yüzeye çıkarıp kepçenin içine sokmayı başardım. Kepçenin içinde pırıl pırıl pulları ve bütün ihtişamıyla muhteşem bir levrek yatıyordu. 1 yıl aradan sonra uğradığım merada oltamı suyla buluşturduktan saniyeler sonra böyle bir balık yakalamanın mutluluğuyla ava devam ettim.
Uzun süredir merayı yoklayan arkadaşlarımdan 2 aydır balık yakalayabilen olmamıştı. Asıl hedefim olan baltabaş karagözü beklerken ilk atışta yakaladığım bu levrek tesadüf müydü yoksa merada başka balıklar da var mıydı? Birkaç atış sonra yemimi yedirip takip eden atışımda güzel bir karagöz yakalayınca tereddütlerim kayboldu. Merada gerçekten kalabalık bir sürü vardı. Yem dibe iner inmez karagözler vurmaya başlasa da çoğunlukla 650 g civarı olan balıklar iri tekelerimi yutmakta zorlanıyordu. Yemi yutturabilmek için vuruş geldiği zaman misinaya boşluk verip uzun süre beklediğim halde yine de yemin balığın ağzından çıktığı oluyordu. 3 saat boyunca av hız kesmeden devam etti. Yemi yutturamadığım için kaçırdığım balıkların yanında yakaladıklarımdan çok daha iri bir balık da misinayı tonoz zincirine dolayıp koparmayı başardı. 3 saatlik avın sonunda kovamda yakışıklı bir levrek ve 5 karagöz yatıyordu. Limitimi sonuna kadar doldurduğum için balık hala devam ederken, yeterince yemim olduğu halde avı sonlandırıp misafirhanenin yolunu tuttum.
Ertesi akşam Sefa, Abdülkadir ve ben, 3 arkadaş 21:00 gibi, kısa bir teke yakalama faslının ardından aynı meradaki yerimizi aldık. Büyük umutlarla başladığımız avda iri ve canlı bir tekeyle yemlediğim şeytan oltasını iskelenin ucundan önüme sarkıtıp dibe indirir indirmez yakışıklı bir karagözü yukarı çekmeyi başardım. Anlaşılan merada yine güzel bir sürü vardı. Açılışı yaptıktan sonra peş peşe balık almaya devam ettim. 600-700 g'lık birkaç karagözden sonra nihayet çok daha kuvvetli bir balık yapıştı. Misinayı tonoz zincirlerine kestirmemek için boşluk vermeden çekmeye çalışırken balık tüm gücüyle aşağı basıyor, misina parmaklarımı kesiyordu. Nihayet yüzeye çıkarıp kepçelediğim balık geçtiğimiz sene aynı merada çokça yakaladığım iri baltabaşlardan biriydi. Bu balıktan sonra biraz daha keyiflenmiş şekilde ava devam ettim. Şaşırtıcı şekilde kimse balık alamazken ben peş peşe balık çekiyor, yer değiştirip onların balık alamadığı iskeleye geçtiğim halde durum yine değişmiyordu. Birkaç porsiyonluk karagözün ardından ikinci kilo üstü karagözü de tonoz zincirlerine dolamadan çıkarmayı başardım.
Avın başından itibaren neredeyse her atışımda vuruş almış ve hiç balık kaçırmamıştım. Ben hayatımın en şanslı avlarından birini yaşarken, yorucu bir gün geçirmiş olan Sefa talihsiz bir av geçiriyordu. Saat gece yarısını gösterirken tek balıkta kalan Sefa'nın yanına gidip moral vermeye çalıştım. Geçtiğimiz sene birlikte yaptığımız avların bazılarında beni nasıl geride bıraktığını hatırlatıp ava konsantre olmasını istediysem de başarılı olamadım. Sefa'nın yanına gittikten sonraki 2 atışımda 2 güzel karagöz daha yakaladığım halde Sefa'da yine tık yoktu. Bu defa, geçtiğimiz seneki avlarımızdan birinde son atışında yakaladığı 4.5 kg'lik levreği hatırlatıp "Hadi yine güzel bir levrekle avı sonlandır" dedikten sonra iri tekelerle yemlediğimiz oltalarımızı aynı anda salladık. Feleğin cilvesine bakın ki yemlerimiz suya düştükten 30 saniye sonra hareketlenen misina yine benimkiydi. Dipten epey yüksekte vuran balığın levrek olduğuna emindim. Tasmayı vurmamla birlikte fişekleyen balık, önce dibe ve sağ tarafa doğru basıp tonoz zincirinin altından geçtikten sonra sola yüzerek misinamı zincire dolamayı başardı. En korktuğum şey olmuştu Balık tüm gücüyle basarken misinanın midyelere sürtündüğünü hissetmek içimi acıtıyor, birazdan misinayı kesecek olan balıkla nafile bir mücadele veriyordum. Ne olursa olsun pes etmemeye kararlıydım. Gergin misinanın sürtünme direncinin daha düşük olduğunu bildiğim için balık güç uygularken neredeyse misinaya hiç asılmadan sabırla yorulmasını bekledim. Birkaç dakika sonra balık yorulmaya başlayıp sonunda tamamen hareketsiz kalsa da misinam zincirden kurtulmamıştı. Nihayet dikkatli bir şekilde hafif hafif çekerek balığı zincirin etrafından dolaştırmayı başarınca içime büyük bir rahatlama geldi. Mücadele edemeyecek kadar yorulmuş olan balığı kolayca kepçeleyip dışarı aldıktan sonra avı sonlandırdık. 20-21 ocak gecesi toplamda 9 balık kandırdığım bu av da hayatım boyunca unutamayacağım avlar arasındaki yerini aldı.
Ertesi akşam da aynı ekip, aynı merada şeytan oltası ve canlı iri teke ile 3 saat kadar olta attık. Önceki gün kadar bereketli olmasa da 3 kişi toplam 9 porsiyonluk karagözle avımızı sonlandırdık. Sonrasında İstanbul'da kaldığım 1 ay boyunca av yapma fırsatım olmadı. Yoğun iş temposundan arta kalan vakitlerimi eşim, küçük oğlum, annem ve Gölcük'te yaşayan ailemle birlikte geçirdim. Bu süre zarfında ailemize küçücük biri daha katıldı. 02.02.2016 tarihinde, kız kardeşimin Masal Derin adında bir bebeği oldu. Bu durumda ben de ilk defa dayı olmuş oluyorum. Ömrün boyunca tüm güzellikler seninle olsun yeğenim...
Aramıza hoş geldin Masal Derin... |
Savas yine soluksuz okudum herzaman ki gibi sana yakisir bir av ve hikayesi. Tebrikler, yegenine de Allah uzun omur versin.
YanıtlaSilSavas abicim seni severek takip ediyorum.Her kelimeni heyecanla okuyorum ��
YanıtlaSilAbicim bisey soracaktim cevaplarsan cok sevinirim.okuma trio 40s kullaniyordun bir zamanlar makine hakkinda olumsuz goruslerin var miydi? Bu makinenin ip misinaya uyumlulugu nasildir?
Tesekkurler..
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilSavaş Bey merhabalar. Hasan Ali ben. Antalyalı bir balık sevdalısıyım :) Spin avına son 3 aydır iyice merak saldım. Avlarınızı takip ediyorum ve hayran kalıyorum. Sizinle tanışmak hatta beraber avlanmayı çok isterim. Cevabınızı sabırsızlıkla bekliyorum :)
YanıtlaSil