Bundan seneler öncesi Bilgehan Sarp amatör balıkçılıkla ilgili ilk Türkçe siteyi kurduğunda işin günümüzdeki boyutuna varabileceğini hayal edebilir miydi acaba? Bugün mantar gibi türeyen forumlar ve çoğalma hızı açısından ondan pek aşağı kalmayan elektronik mağazalar ile amatör balıkçılık siteleri neredeyse internet ortamında bir sektör haline gelmiş durumda. Her gün binlerce internet kullanıcısının akınına uğrayan forumlar büyük organizasyonlar düzenliyor, reklam alıyor, hatta zaman zaman kendi ürünlerini dahi pazarlıyor. Kısacası amatör balıkçılık siteleri artık pek de "amatör" değil. Peki sürekli birbirleri ile çekişme içinde bulunan bu platformlar amatör balıkçılık hobisinin gelişiminde ne gibi bir rol oynuyor?
Bugüne kadar olan balıkçılık geçmişimde bir dönüm noktası belirtmek gerekirse, kuşkusuz ki bu nokta Bilgehan Sarp'ın sitesini keşfettiğim döneme dayanır. Her sahil kasabasında olduğu gibi, yaşadığım orta halli Karadeniz şehrinde de nam salmış usta balıkçılar vardı. Herkes kıyıya balıksız dönerken, bu ustalar tuttukları palamutları, lüferleri teknelerinden büyük bir gizlilik içinde kıyıya boşaltırlardı. Onlara kazara yol yöntem soracak olsanız ya bilmezden gelirler, ya da hikaye anlatırlardı. Ancak bu ustalar arasında da geleneksel yöntemlerin dışına çıkmış, kendini geliştirmiş, yeniliklere açık balıkçılarla tanışmak mümkün olmazdı. Zira bu balıkçıların ustalığı klasik yöntemlerin içinde yarattıkları nüanslardan ileri gelirdi. Yemin takılışındaki önemsiz görünen bir ayrıntı, meranın seçimi, balığın suyu... Ama çoğunun bu işi ticari boyutta sürdürmesinden dolayı, yeni yöntemler denemez, bildiklerinden vazgeçmezlerdi. Onlar için işin sonunda en az mazotla, en fazla balığı yakalamak önemliydi. Sonuç olarak bizler de bu ustalardan görebildiğimiz kadarını uygulamaya çalışırdık. Çapari ve zokadan başka takım, palamut, lüfer, istavritten başka balık bilmezdik. Yine levreğin, kalkanın, kırlangıçın simasını tezgahta görür, denizde bir yerlerde olduğunu bilirdik, ama nasıl yakalanabileceği konusunda ne bir çabamız, ne de bir fikrimiz olurdu.
2004 yılında sırasıyla Bilgehan Sarp'ın sitesi, yahoogroups'taki çeşitli gruplar, ve bugün aktif olmamakla beraber internetteki ilk Türk amatör balıkçılık forumu olan amator-balikcilik.com forumumuzla tanıştım. Bu tanışıklığı takip eden kısa zamanda her şey benim açımdan çok farklılaşmıştı. Artık hayatıma rapala, uzun olta, örgü misina ve bunun gibi birçok kavram girmişti. Hem tekne sahibi olmamızdan, hem de liman içinin kirliliği ve bereketsizliği nedeniyle unuttuğum kıyı avcılığına tekrar ilgi duyar olmuştum. Artık sadece Karadeniz'in lüferi, palamutu yoktu benim için, Marmara'nın karagözü, Ege'nin mercanı, sinariti, Akdeniz'in akyası vardı. Doymak bilmez şekilde her balığın özelliklerini araştırıyor, nasıl yakalandıklarının dışında, nerelerde yaşadıklarını, hangi mevsimde ürediklerini, göç ederken hangi rotaları kullandıklarını öğreniyordum. Hatta ve hatta bunu yaparken aklıma istem dışı bir biçimde tüm deniz canlılarının Latince isimleri kazınıyordu. Nitekim yabancı kaynaklarda araştırma yapabilmek için bu Latince isimler gerekliydi. İnternetin bana kattığı sadece teknik bilgiler değildi. Oltayı elime ilk aldığım günden bu yana hep merhametli davranmış olsam da, özellikle izlediğim yabancı balık avı videolarında balıkçılık etiğini keşfediyordum. Ve hepsinden önemlisi forumlarda tanıştığım kafadengi insanlar ile balığa çıkıyor ve bu kişilerin çoğuyla hem av esnasında, hem av dışında sağlam temelli dostluklar kuruyordum.
Her ne kadar internetin balıkçılık alanında bilgi edinmek isteyenlere katkısı tartışılmaz gibi görünse de, işin devamında her şey bu kadar güllük gülistanlık olmadı. Forumlardaki iç çekişmeler, kıskançlıklar, amaçsız rekabetler kısa zamanda bu bilgi birikiminin dağılmasına ve kişisel hesapların ön plana çıkmasına yol açtı. Aynı dönemde özellikle ucuz Çin malları balıkçılığa olan ilginin hızla artmasını sağladı. Bu ilgi çok geçmeden internete de yansıyarak bir elin parmaklarını geçmeyen platform sayısını beşe, buraları ziyaret eden kullanıcı sayısını ise çok daha fazlasına katladı. Zaman geçtikçe forumlarda paylaşılan yerler kalabalıktan balık tutulamaz hale gelmeye başladı. Bilinçsiz paylaşımlar verimli meralara sadece amatör olta balıkçılarını değil, gece zıpkınla avlananları, ığrıpçıları, dinamitçileri de çekti. Elbette tüm suçu paylaşımda bulunulan platformlara yüklemek yanlış olur, ama burada yayınlanan her resim tetikte bekleyen potansiyel birçok aç gözlü katilin bakir kalan son kıyıları da talan etmesine yol açtı.
Geleceğin forumlar açısından nelere gebe olduğunu görmek kolay değil. Bu hobiyle uğraşanların profilindeki genel düşüşe -bu başka bir yazının konusu olmaya adaydır- karşın yavaş da olsa bu kitleye bilinç aşılaması yönünden forumların yeri çok önemli. Ancak olta balıkçılığına olan ilgi bu kadar kontrolsüz bir biçimde artmaya devam ettiği ve forumların bu artışın perde arkasında oynadığı rol dikkate alındığında bugünün şartlarında forumların faydalarından bahsetmek pek de mümkün olmayacaktır.
Bugüne kadar olan balıkçılık geçmişimde bir dönüm noktası belirtmek gerekirse, kuşkusuz ki bu nokta Bilgehan Sarp'ın sitesini keşfettiğim döneme dayanır. Her sahil kasabasında olduğu gibi, yaşadığım orta halli Karadeniz şehrinde de nam salmış usta balıkçılar vardı. Herkes kıyıya balıksız dönerken, bu ustalar tuttukları palamutları, lüferleri teknelerinden büyük bir gizlilik içinde kıyıya boşaltırlardı. Onlara kazara yol yöntem soracak olsanız ya bilmezden gelirler, ya da hikaye anlatırlardı. Ancak bu ustalar arasında da geleneksel yöntemlerin dışına çıkmış, kendini geliştirmiş, yeniliklere açık balıkçılarla tanışmak mümkün olmazdı. Zira bu balıkçıların ustalığı klasik yöntemlerin içinde yarattıkları nüanslardan ileri gelirdi. Yemin takılışındaki önemsiz görünen bir ayrıntı, meranın seçimi, balığın suyu... Ama çoğunun bu işi ticari boyutta sürdürmesinden dolayı, yeni yöntemler denemez, bildiklerinden vazgeçmezlerdi. Onlar için işin sonunda en az mazotla, en fazla balığı yakalamak önemliydi. Sonuç olarak bizler de bu ustalardan görebildiğimiz kadarını uygulamaya çalışırdık. Çapari ve zokadan başka takım, palamut, lüfer, istavritten başka balık bilmezdik. Yine levreğin, kalkanın, kırlangıçın simasını tezgahta görür, denizde bir yerlerde olduğunu bilirdik, ama nasıl yakalanabileceği konusunda ne bir çabamız, ne de bir fikrimiz olurdu.
2004 yılında sırasıyla Bilgehan Sarp'ın sitesi, yahoogroups'taki çeşitli gruplar, ve bugün aktif olmamakla beraber internetteki ilk Türk amatör balıkçılık forumu olan amator-balikcilik.com forumumuzla tanıştım. Bu tanışıklığı takip eden kısa zamanda her şey benim açımdan çok farklılaşmıştı. Artık hayatıma rapala, uzun olta, örgü misina ve bunun gibi birçok kavram girmişti. Hem tekne sahibi olmamızdan, hem de liman içinin kirliliği ve bereketsizliği nedeniyle unuttuğum kıyı avcılığına tekrar ilgi duyar olmuştum. Artık sadece Karadeniz'in lüferi, palamutu yoktu benim için, Marmara'nın karagözü, Ege'nin mercanı, sinariti, Akdeniz'in akyası vardı. Doymak bilmez şekilde her balığın özelliklerini araştırıyor, nasıl yakalandıklarının dışında, nerelerde yaşadıklarını, hangi mevsimde ürediklerini, göç ederken hangi rotaları kullandıklarını öğreniyordum. Hatta ve hatta bunu yaparken aklıma istem dışı bir biçimde tüm deniz canlılarının Latince isimleri kazınıyordu. Nitekim yabancı kaynaklarda araştırma yapabilmek için bu Latince isimler gerekliydi. İnternetin bana kattığı sadece teknik bilgiler değildi. Oltayı elime ilk aldığım günden bu yana hep merhametli davranmış olsam da, özellikle izlediğim yabancı balık avı videolarında balıkçılık etiğini keşfediyordum. Ve hepsinden önemlisi forumlarda tanıştığım kafadengi insanlar ile balığa çıkıyor ve bu kişilerin çoğuyla hem av esnasında, hem av dışında sağlam temelli dostluklar kuruyordum.
Her ne kadar internetin balıkçılık alanında bilgi edinmek isteyenlere katkısı tartışılmaz gibi görünse de, işin devamında her şey bu kadar güllük gülistanlık olmadı. Forumlardaki iç çekişmeler, kıskançlıklar, amaçsız rekabetler kısa zamanda bu bilgi birikiminin dağılmasına ve kişisel hesapların ön plana çıkmasına yol açtı. Aynı dönemde özellikle ucuz Çin malları balıkçılığa olan ilginin hızla artmasını sağladı. Bu ilgi çok geçmeden internete de yansıyarak bir elin parmaklarını geçmeyen platform sayısını beşe, buraları ziyaret eden kullanıcı sayısını ise çok daha fazlasına katladı. Zaman geçtikçe forumlarda paylaşılan yerler kalabalıktan balık tutulamaz hale gelmeye başladı. Bilinçsiz paylaşımlar verimli meralara sadece amatör olta balıkçılarını değil, gece zıpkınla avlananları, ığrıpçıları, dinamitçileri de çekti. Elbette tüm suçu paylaşımda bulunulan platformlara yüklemek yanlış olur, ama burada yayınlanan her resim tetikte bekleyen potansiyel birçok aç gözlü katilin bakir kalan son kıyıları da talan etmesine yol açtı.
Geleceğin forumlar açısından nelere gebe olduğunu görmek kolay değil. Bu hobiyle uğraşanların profilindeki genel düşüşe -bu başka bir yazının konusu olmaya adaydır- karşın yavaş da olsa bu kitleye bilinç aşılaması yönünden forumların yeri çok önemli. Ancak olta balıkçılığına olan ilgi bu kadar kontrolsüz bir biçimde artmaya devam ettiği ve forumların bu artışın perde arkasında oynadığı rol dikkate alındığında bugünün şartlarında forumların faydalarından bahsetmek pek de mümkün olmayacaktır.
Üstünden 3 yıl 2 ay geçmiş, her hangi bir değişiklik yok, yazı güncelliğini korumakta. Ne acı. Bunca kolay bilgi paylaşımı mümkün iken, insanların hala daha 'aç' gözlerini doyuracak bilgi peşinde koşmaları. Açıkça mera paylaşımının zararlarını/etkilerini anlatılmasına rağmen, istemekte ısrar etmeleri, paylaşmamayı savunanlara hakaretvari sözlerle saldırmaları, foto/videolu paylaşımlarda merayı açık etme çabaları. Anlaşılan sorunun temeli insanımızın kolaya, hazıra yönelir eğitimleri, çal-çırp çıkarına hareket et, hiç kimseyi umursama kendini düşün yönlendirmeleri. Yazık, kendi elleri ile kendi ülkelerine, kendi çocuklarının geleceğine zarar veriyorlar; Umursamadan.
YanıtlaSil