Sabah kararlaştırdığımız saatte buluşup turna meramıza vardık. Avlanacağımız mera eski kum ocaklarına yağmur sularının birikmesiyle oluşmuş bir göletti. Sazların arasında kalmış bu ufacık göleti görür görmez içimi bir huzur kapladı. İyi ki gelmişim dedim içimden. Sabahın sessizliği içinde 4 arkadaş dağılıp kamışlarımızın ucuna taktığımız çeşitli sahte yemlerle at-çek yapmaya başladık. Çok geçmeden ilk balık bana geldi. 40 cm olan yasal limitin biraz altındaki bu balık kesinlikle hayatımda yakaladığım en yakışıklı turnaydı. Göletin su şartlarından mı, bitkilerle kaplı dip tabiatından mı bilmem ama balığın renk ve desenleri daha önce yakaladığım turnalardan çok farklıydı. Doğa harikası bu küçük ve hassas göletten yakaladığım balıkları boyuna bakmaksızın salmalıydım. Yakaladığım ilk balığın yemi ölümcül şekilde yutmadığına şükredip çabucak bir kaç fotoğraf çektirdikten sonra incitmeden suya saldım.
Öğle saatlerine doğru sonlandırdığımız turna avından döner dönmez yemek yeyip biraz dinlendikten sonra akşamki avın hazırlıklarına başladım. Yerine göre değişmekle birlikte Karadeniz'de bahar levreği biraz nazlıdır. Sahte balığa sonbahardaki kadar iştahlı saldırmaz. Bu dönemde levreğe denerken benim favori yemim iri ve canlı tekedir. Rıhtım ve iskele ayakları gibi nispeten derin yerler dışında canlı tekeyle avlanırken genellikle şamandıralı takım kullanmayı tercih ederim. Eğer uzun atışlar yapmam gerekiyorsa şamandıra seçimim ağır top şamandıralardan yana olur. O gün deneyeceğim mera da çok sığ olduğundan top şamandıra altında 1 m'lik 0.24 mm serbest beden ve ucunda tek kancadan ibaret olan bir takım hazırladıktan sonra teke çıkarmak üzere liman içinde bildiğim sığ ve yosunluk bir bölgeye gittim. 1 saatlik uğraş sonucunda yeterince iri teke yakalayıp akşamki avı beklemeye başladım.
Heyecandan akşam olmak bilmedi. Saat 18:00 gibi vardığım merada, bir gece önce levrek alan arkadaşımla beraber iki kişiydik. Havanın kararmasına yaklaşık 1 saat kala oltalarımızı atıp beklemeye koyulduk. Uzun bir süre oltalara dokunan olmadı. Zaten hava kararmadan balık vuracağını pek tahmin etmiyordum. Ara ara yemleri kontrol etmek ve akıntıdan kayan şamandıraların yerini değiştirmek için oltaları çekmemiz dışında hiç bir hareket yoktu. Levrek avının sabır işi olduğunu bildiğimiz için sabırla bekledik. Saat bir gece önceki levreğin yakalandığı vakti gösterdiğinde dikkatimizi toplayıp ava biraz daha konsantre olduk. Ben oltamı çekip yemimi kontrol ettikten sonra tekrar salladım. Şamandıralarımızın üzerinde fosfor bulunmadığı için oltalar elimizde pür dikkat bekliyorduk. Nihayet arkadaşım ilk vuruşu aldı. Sağlam bir tasma vurup mücadeleye başladığını görünce oltayı bırakıp elime aldığım kepçeyle beklemeye başladım. Kesik kesik kaloma almasına bakılırsa 1 kg civarı bir balıktı. Elimde kepçe, balığı görmeyi beklerken, balıkla mücadele eden arkadaşımın elinde tuttuğu olta birden boşalıverdi. Oltayı çekip kontrol ettiğinde kanca sağlam duruyordu. Balık kancadan kurtulmuştu. Bazen her şeyi doğru yapsak bile balık kaçabiliyor. Bu da balıkçılığın bir cilvesi.
Arkadaşım saatlerce bekledikten sonra oltasına vuran tek levreği kaçırmanın üzüntüsüyle yeni bir yem takıp oltasını salladı. Genelde levrekler sürü halinde dolaştığı için peş peşe oltaya vurma ihtimali yüksektir. Bunu bildiğimiz için her ikimiz de ava daha çok konsantre olduk. Çok geçmeden arkadaşımın oltasına bir balık daha vurdu. Bu sefer de kaçmaması için dua ederek dikkatli bir şekilde kıyıya getirdiği 1 kg civarındaki levreği kepçelemeyi başardık. Arkadaşımı tebrik edip oltamın başına döndüm. Her an oltama bir balık vuracakmış gibi heyecanla bekledim. İkinci balıktan sonra bir süre ikimizin oltalarına da vuran olmadı. Sürünün geçmiş olma ihtimalini düşünerek üzüntü duymaya başladığım sırada kayaların arasına dik bir şekilde sabitlediğim kamışımın ucu eğildi. Yerimden fırlayıp tasmayı taktığımda oltanın ucundaki ağırlığın o tarif edilmez mutluluğunu yaşadım. Adrenalin saniyeler içinde tüm vücuduma yayıldı. Kayaların üzerinde dengemi sağlayıp mücadeleye başladım. Balık oltaya yakalanmanın şokuyla fişekleyip bir miktar kaloma aldı. Sakinleşmesini bekledikten sonra ağır ağır sarmaya başladım. Kah fişekleyip kah dinlenerek 2 dk kadar mücadele veren balık sonunda yorulup usulca kepçenin içine girdi.
Balık henüz canlı ve yüzgeçleri açıkken bir kaç fotoğraf çektirip kafam rahatlamış bir şekilde ava döndüm. Fazlasıyla zevkimi almıştım. O dakikadan sonra başka balık vurmasa da olurdu ama oltayı atar atmaz bir balık daha yapıştı. Birinci balığın heyecanı geçmeden yeni bir heyecan dalgası sardı vücudumu. Bu defa daha sakin bir şekilde tadını çıkara çıkara mücadele ettim. Balık kaçsa bile üzülmeyecek kadar kafam rahattı. Aslına bakarsanız sağlam ağız yapısı ve sakin karakterinden dolayı levreğin kancadan kurtulma ihtimali çok düşüktür. Doğru kanca seçimiyle bu ihtimal çok daha aşağılara çekilebilir. Nitekim çok güvendiğim kancam beni utandırmadı. İlk yakaladığım balıkla hemen hemen aynı boydaki ikinci balığı da kepçelemeyi başardım. Gece karanlığında saatlerce sabırla beklememin mükafatını almış, güzel bir sezon açılışı yapmıştım. Oltamı, iri ve canlı yeni bir tekeyle yemleyip balıkları aldığım noktaya salladıktan sonra yakaladığım balıklarla fotoğraf çektirme işine koyuldum. İki elimde alt çenelerinden tuttuğum birer levrek ile gülümsüyordum fotoğraf makinesine.
Güneşin doğuşuna sazların arasında gizlenmiş cennet bahçesini andıran ufacık bir gölet kıyısında, batışına ise ciğerlerimi iyot kokusuyla doldurduğum en sakin ruh haline bürünmüş Karadeniz kıyısında şahit oldum. Omzumda sırt çantam ellerimde kova, olta ve kepçeyle karanlık kıyıdan yürürken sahip olduğumuz bu güzellikleri görebildiğim için Allah'a bir kez daha şükrettim.
SABAH TURNA GECE LEVREK.... TATLI VE TUZLU SUYUN BEREKETİ. ELLERİNE SAĞLIK KARDEŞİM...
YanıtlaSil