17 Mayıs 2013 Cuma

Hayat Arkadaşımın İlk Trofesi

Benim gibi zamanının büyük bölümünü su kenarlarında balık peşinde koşturarak geçiren bir  balık tutkunun eşi olacak bayanın bazı şeyleri göze almış olması gerektiği aşikardır. Şimdiye kadar çok defa aile fertlerim ve yakın arkadaşlarımdan haklı olarak eş seçiminde bu konuyu göz önünde bulundurmam konusunda tavsiyeler aldım. Özellikle annem, eşim olacak bayanın da balıkları seven birisi olması için sürekli dua edip dururdu. Bense evleneceğim kişinin balık tutmaktan hoşlanmasa bile en azından bana saygılı olmasını dilerdim. Şükürler olsun ki nişanlım Yasemin, nikah tarihimiz 20 Mayıs 2013, muhtemelen siz bu yazıyı okurken eşim olmuş olacak, her konuda olduğu gibi balık tutmam konusunda da en büyük destekçim oldu. Benim hayalim balık tutkuma saygılı bir eşken, bu tutkuyu benimle birlikte paylaşan hayallerimin çok ötesinde bir hayat arkadaşı buldum. İşte bu hikaye hayat arkadaşıma balık tutmayı sevdirişimin hikayesidir.

Daha önce hiç balık yakalamamış birisine balıkçılığı sevdirmek istiyorsanız biraz dikkatli olmanız gerekir. Aksi halde o kişiye balıkçılığı sevdirmek yerine nefret etmesini sağlayabilirsiniz. Örneğin, ilk defa balığa gelen birisine, balık yakalama ihtimalinin çok düşük olduğu bir günde lüfere at-çek yaptırmak risklidir. İlk avında gün boyu at-çek yaptığı halde tek bir balık bile göremeden dönen kişinin şevki kırılabilir. Öte yandan ilk avında bolca balık yakalayarak eğlenen kişi ise şevklenip ilk fırsatta tekrar balık tutmak ister. Bu yüzden yeni başlayanlara balıkçılığı sevdirmek için nispeten kolay avlar seçilmelidir. Ben de Yasemin'de aynı taktiği uyguladım. İlk balık avında onu öyle bir yere götürdüm ki akşam balıktan dönerken söylediği ilk sözler  "bana da bir olta alalım" ve "bir daha ne zaman balık tutarız" oldu.

Yasemin'i balığa götürdüğüm yer Gelibolu yarımadasında içi turna dolu doğa harikası bir göldü. 2013 turna sezonunun açıldığı gün, pırıl pırıl bir havada balık tutacağımız yere vardık. Olta atmak için seçtiğim yer gölün karanın içine sokulduğu dar koylardan biriydi. Suların yüksek olduğu bahar aylarında, göl kenarındaki bir çok ağaç suların altında kaldığından, ağaçlık koylar özellikle ufak turnaların saklanması için çok uygun yerler oluşturur. Amacım trofe balık yakalamak yerine Yasemin'e balıkçılığı sevdirmek olduğu için hedefimde nispeten daha bol olan ufak turnalar vardı. Bu yüzden ikimizin oltasının ucuna da küçük silikon kurtlar bağladım. Yasemin'e bir kez oltanın nasıl atılacağını gösterdikten sonra kendi oltamı atacağım yere gidiyordum ki Yasemin'den heyecan çığlıkları yükseldi. İlk atışında yakaladığı hayatının ilk turnasını havaya kaldırırken kaçırsa da bu heyecan ona yetmişti. Kaçan balıktan sonra şevkle at-çek yapmaya devam etti. Bir kaç atış sonra da ilk turnasını yakaladı. Yakaladığı 40 cm civarındaki balıkla fotoğraflarını çektikten sonra balığı geri saldık. Yüzündeki mutluluğu görünce içimden oldu bu iş dedim. Yasemin'in balıkçılık aşısı tamamdı. O gün ikimiz toplam 30 civarı turnayı fotoğrafladıktan sonra incitmeden suya iade ettik. Geri dönüş yolunda ikimizde gün boyu at-çek turna yakalamaktan yorgun ama mutluyduk.



İlk balık avı tecrübesinden sonra Yasemin'e de bir olta aldık. Kendi oltasıyla Çanakkale iskelesinden bolca izmarit, istavrit ve ispari yakaladı. İkimiz farklı şehirlerdeyken kendi başına balığa gitme cesaretini bile gösterdi. Kendi başına gittiği ilk avda 6 izmarit ve 1 ispari yakalayarak tavalık balığını çıkarmayı başarırken bana da hayallerimin gerçekleşmesinin tadını çıkarmak kaldı.

5 Mayıs pazar günü Yasemin'le bir fırsatını bulup tekrar Gelibolu'ya turnaya gitmeye karar verdik. Sabahın erken saatlerinde Çanakkale-Kilitbahir feribotunda boğazın muhteşem manzarasına karşı çay, simit ve poğaçadan oluşan kahvaltımızı yaptık. Kilitbahir'den Gelibolu'ya, oradan da turna gölümüze 2 araç değiştirerek 1 saatte vardık. Göle vardığımızda bizi karşılayan manzara tek kelimeyle muhteşemdi. Gölün çevresindeki tarlalar ve otlaklar baharın mucizevi değişimine ayak uydurarak yeşilin her tonuna bürünmüştü. Masmavi bir gökyüzü, yemyeşil bir doğa, kuş sesleri ve önümüzde sürprizlerle dolu bir göl... Bir balık tutkunu için daha huzur verici ne olabilir ki?


İlk etapta birkaç keyiflik küçük turna almak için her ikimizin oltasının ucuna da küçük silikon kurtlar bağladım. Bu defa sezon açılışındaki avın aksine atar atmaz balık yakalayamadık. Bir kaç yer değiştirmemize rağmen ilk yarım saat oltalarımıza vuran olmadı. Yarım saatin sonunda nihayet Yasemin küçük bir turna yakalamayı başardı. Küçük de olsa ilk turna moralimizi düzeltti. İlk balığın Yasemin'in oltasına atlaması ise benim için ayrı bir mutluluktu. İlk balıktan sonra da uzun süre balık alamadık. Bir ay önceki balık bolluğundan eser yoktu. Çeşitli silikon kurtlar ve sahte balıklarla denememize rağmen 3 saat içinde 5 tane küçük turna alabildim. Yasemin ise avın başında yakaladığı ilk turnadan sonra oltasına vuran 2 turnayı da dışarı almayı başaramadı. Oltalarımıza vuran turnaların hepsi küçük olduğu için fotoğrafladıktan sonra zaten salıveriyorduk ama şayet büyük bir turna yakalayabilirsek Yasemin'in balık sözü verdiği komşusu Ayşe Teyze'ye götürmeyi planlıyorduk.



Av benim için gayet keyifli geçiyordu. Balık az da olsa böyle güzel bir doğada avlanmak benim için her zaman keyiflidir. Tek korkum Yasemin'in sıkılıp balıktan soğumasıydı. Bu yüzden kendimden çok onun balık yakalamasını istiyordum. Benim korkumun aksine Yasemin hiç sıkılmışa benzemiyordu. Balık yakalayamasa da gayet neşeli bir şekilde at-çek yapmaya devam ediyordu. Yan yana olta attığımız bir ara Yasemin'in oltasına sağlam bir balık yapıştı. Yasemin'in "yakaladım" diye haykırdığını duyduğum anda suyun dışına hatrı sayılır büyüklükte bir turna fırladı. O an içimi bir mutluluk ve heyecan sardı. O turnayı kaçırmadan dışarı almalıydık. Ne kadar doğru yaptım bilmiyorum ama işi garantiye almak için oltayı Yasemin'den alıp mücadeleye başladım. Balığı zorlanmadan kıyıya yanaştırdıktan sonra ayakkabılarımın ıslanması pahasına su kenarına inip balığı elimle dışarı aldım. O anki mutluluğumu tarif bile edemiyordum. Daha önce çok sefer bunun gibi ve daha büyük turnalar yakalamıştım ama bu balığın değeri ayrıydı. Bu balık Yasemin'in trofesiydi. Hayat arkadaşım da bir trofeci olmuştu artık. Gelecekte beraber yaptığımız avlarda da trofe balıklar yakalamaya devam edecekti belki de. Tıpkı bugünkü gibi benim boş döndüğüm günlerde onun yakaladığı balıklarla mutlu olacaktık. Bir ömrü paylaşmanın daha güzel bir yolu olabilir mi?




Yasemin'in yakaladığı yaklaşık 65 cm ve 2 kg'lık turnayla birbirinden güzel fotoğraflar çektirdikten sonra ava devam ettik. Keyfimiz yerine gelmişti. O saatten sonra balık yakalamışım ya da yakalamamışım hiç önemi yoktu. En fazla yarım saat daha olta atıp avı sonlandıracaktık. Hoş bir muhabbet eşliğinde at-çeke devam ederken Yasemin'in oltası ağırlaştı. O "oltam yosuna takıldı" dese de ben misinasının suyun içindeki hareketinden balık yakalamış olduğunu anlayıp sakince çekmesini söyledim. Yasemin "bu balık da büyük galiba" dediğinde balığı görene kadar inanmamıştım. 10 m kadar önümüzde yüzeye çıkan balık Yasemin'in son yakaladığı turnadan biraz küçüktü. Bu defa müdahale etmeden balıkla mücadeleyi Yasemin'e bıraktım. Yasemin'in ustaca kıyıya getirdiği balığı elimle yakalayarak dışarı aldım.




İkimizde yeniden çocuklar gibi mutlu olduk. Son balıktan sonra bir kaç atış daha yapıp avı sonlandırdık. Yasemin'in peş peşe yakaladığı günün en büyük 2 turnası avın keyfine keyif katmıştı. Bu turnalar sayesinde Yasemin Ayşe Teyze'ye verdiği sözü de tutmuş oldu. Ben Çanakkale'den döndükten sonraki gün Ayşe Teyze'nin oğlu ve geliniyle birlikte güzel bir ziyafet çekmişler. Bu yazıyı kaleme aldığım şu günlerde tatlı bir telaş içerisindeyim. Yasemin'le bir ömür boyu ayrılmamak üzere hayatlarımızı birleştirmemize bir kaç gün kaldı. Mutlu bir evliliğin eşlerin birbirleriyle arkadaş olmasından geçtiğine inanmışımdır hep. Şükürler olsun ki hayat arkadaşımı buldum. Darısı tüm bekar dostlarımın başına...

5 yorum:

  1. Sizi izliyorum uzunca bir zamandır, ikinizi... Öyle özel iki insan, iki genç ve iki sevgilisiniz ki, nazarlar değmesin diye, sessizce 'maşallah'lar yolluyorum gönlümden... Özellikle şu balık tutmaya olan tutkunuz (şimdi iki kişilik olan tutkunuz) beni heyecanlandırıyor... Ve hep o çok sevdiğim insanı anımsatıyor bana... O da balık ustasıydı, birlikte balık tutmaya giderdik ve bana da o öğretmişti. Akdeniz ve Ege kıyılarında balık tutmadığımız az yer vardır. Nedense benim oltama ilkin mavi ayaklı yengeç takılırdı, gülerdik. Tatlı suda olta attığımızda da mutlaka bir kaplumbağa gelirdi ilkin. Yine gülerdik.. Sonra bir gün, o aniden gitti! Gülmedik. Gülemedik... Dileğim Tanrı'dan, siz çok gülesiniz... Çocuklarınıza, torunlarınıza da aynı balık tutma şevkini ve sevgisini aşılamak nasip olsun...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Emine abla güzel dileklerin için çok teşekkür ederiz. Yorumunuz beni çok duygulandırdı. Söyleyecek söz bulamıyorum. Allah gani gani rahmet eylesin. Siz arkasından bu kadar özlemle konuştuğunuza göre eminim eşiniz çok güzel bir insandı. Mekanı cennet olsun...

      Sil
  2. savas emine ablayı da lıp bi gun gotursene nerde bilmiyorum ama insallah olur yeniden yasasın bence esi de isterdi

    YanıtlaSil
  3. Çektiğin fotoğraflara bakmak ayrı bir zevk, akıcı anlatımınla yazılmıs bu anını okumak ayrı bir zevkti.

    YanıtlaSil
  4. Bu arada. Gölcükten ibrahim ben. Murat dayının arkadaşı

    YanıtlaSil