23 Eylül 2014 Salı

Ocak Levrekleri

2014 senesinin ilk günleriydi. Samsun kıyılarında sular iyice soğumuş, ara ara Yakakent'te levreğe at-çek yapanlar dışında denizde kıyı balıkçılığı neredeyse bitmişti. Derbent barajı alabalık raporlarından başka kimseden ses seda çıkmazken sıra dışı bir oltacı herkesten habersiz belki de koca bir yılın en heyecanlı, en bereketli avlarını yaşıyordu. Bu adam, 2013 sonbahar lüfer sezonu boyunca teknesiyle balığa çıktığım, bana uzun olta yönteminin bütün inceliklerini öğreterek hayatımın en bereketli lüfer avlarını yapmamı sağlayan Özkan Gadiş'ten başkası değildi. Sezon boyunca havanın müsaade ettiği hemen her gün denize açılıp yüzlerce lüfer yakaladıktan sonra aralık ayından itibaren gözünü levreğe dikmiş ve çok güzel boylarda onlarca levreği teknesinin içine almayı başarmıştı.

Yoğun iş tempomun arasında nihayet bir fırsatını bulup 4 Ocak cumartesi sabahı için Özkan abiyle sözleştik. Yazdan kalma bir günde Özkan abinin alüminyum tabanlı şişme botuyla limandan avara edip çarşaf gibi denizin üzerinde meraya doğru ilerlemeye başladık. Koca denizde ufuk çizgisine kadar bizden başka kimse yoktu. Manevra yapmamıza mani olacak tekne olmadığından, kıyıdan yaklaşık 200 m açıktaki Özkan abinin levrek çukuru diye tabir ettiği 8-10 m derinliğindeki kayalık meranın üzerinde istediğimiz gibi dönebilecek, ufukta bir oynak gördüğümüzde balığı bozmadan etraflarından dolanıp yemlerimizi sürünün arasından geçirebilecektik. Her şey istediğimiz gibiydi. Bir de balık yaparsa keyfimize diyecek olmazdı. Meraya yaklaştıkça heyecanım katlandı. Bir an önce oltamı botun arkasından salmak için sabırsızlanıyordum. Botun kıçından 2 yana açarak kullanacağımız kamışlarımızı hazırladıktan sonra karada Özkan abiyle birlikte hazırladığımız sırtı takımlarını açıp denize koyverdik.

Makinemden gelen beden misinasının bağlandığı üçlü fırdöndünün uçlarından birinde 20 cm köstekli 150 g kurşun, diğerinde ise yaklaşık 50 kulaç kösteğin ucunda 11.5 cm'lik silikon balık bağlıydı. 50 kulaçlık köstek misinasının ufak bir fırdöndüyle ayırdığım en uçtaki 6 kulaçlık kısmını 0.33 mm florokarbon ( görünmez ) misinadan, geri kalanını ise 0.40 mm monoflament misinadan bağlamıştım. Özkan abi köstek uzunluğunun en az 50 kulaç olması konusunda özellikle ısrar etmişti. Bana kalsa o kadar uzun köstek kullanmazdım ama kimse tutamazken sadece Özkan abinin levrek tuttuğunu düşününce itiraz etmedim. Belli ki Özkan abinin başarısının sırlarından biri de buydu. Motorun rölanti devrinde seyrederken ben tek silikon, Özkan abi ise herkesten sır gibi sakladığı özel 5'li silikon çaparisini çekiyordu.

Uzun bir süre masmavi çarşaf gibi denizin üzerinde sessizce dolaştık. Levrek çukurunun etrafında büyüklü, küçüklü daireler çizdik. Bir süre sonra can sıkıntısından yanımızda getirdiğimiz çikolataları yedik. Çikolatalar bitince mandalinaları yemeye başladık. Bir kaç ay önce uzun oltayla lüfere gezerken atıştırmaya bile fırsat bulamazdık. Ne zaman bir şey atıştırmaya kalksak anında balık yapışır, elimizi ayağımıza dolaştırırdı. Bu olay o kadar sık tekrarlanmıştı ki totem olarak kabul etmeye başlamıştık. Levrek çukurunun etrafında silikon çekerken de balık vursun diye yarım kilo mandalina yediğimiz halde vuran olmadı.

Ava başlayalı 2 saat kadar olmuştu ki su şişesinin kapağını açıp ağzıma götürdüğüm anda kamışım iki büklüm oldu. Heyecanla şişeyi botun içine atıp oltaya yapıştım. Bir anlık olta dibe mi takıldı diye düşündüysem de oltanın ucundaki sağlam bir balıktı. Özkan abi ustaca bir manevrayla botu balığa doğru çevirip balıkla rahat mücadele edebilmem için kendi oltasını toplamaya koyuldu. Dikkatli bir şekilde oltayı kurşuna kadar sardıktan sonra kamışı kenara bırakıp misinayı elime aldım. İşte işin en heyecanlı ama dikkat isteyen kısmı burasıydı. Çocukluğumdan beri incecik şeytan oltalarıyla avlanmaya alışık olduğumdan balığı elle yormasını iyi bilirim. Ama 50 kulaç uzunluktaki misinayı ayaklarımın arasına toplarken çok dikkatli olmam gerekiyordu. Aksi taktirde misina bir yere takılabilir ve balık fişeklediği zaman misinayı patlatabilirdi. Kah yol verip kah çekerek misinayı düzgünce dizlerimin üzerine toplayıp balığı botun yanına yaklaştırmayı başardım. Botu gören balık son bir kez daha fişekledikten sonra yorulup usulca kepçenin içine girdi.



2014'ün dördüncü gününde yıla şahane bir levrekle merhaba demiştim. Buz gibi deniz suyundan çıkan pırıl pırıl levrekle birkaç fotoğraf çektirip silikonlarımızı tekrar koy verdik. Artık balığımı almış, içime sinen birbirinden güzel fotoğraflar çektirmiş olmanın rahatlığıyla güzel havanın tadını çıkararak dolaşıyordum. Çok geçmeden kamışım bir kez daha eğildi. Heyecanla oltayı elime aldığımda bu defakinin ilkinden daha kuvvetli bir balık olduğunu anladım. Takımı çok zorlamadan, biraz uzun ama kontrollü bir mücadelenin ardında ikinci levreğimi de kepçelemeyi başardık. İçimi yine bir mutluluk ve rahatlama duygusu sardı. Gayet güzel boydaki bu levrekle de birkaç güzel fotoğraf çektirip ava devam ettik. Havanın kararmasına yakın bir vuruş da Özkan abi aldı. Gelen bir kilonun altında, ispendek irisi bir balıktı. Son balıktan sonra meranın çevresinde kısa bir tur daha atıp avı sonlandırdık.




Allah'ıma şükürler olsun ki deniz yine bana cömert davranmıştı. Yoğun ve yorucu bir mesai döneminin ardından beni mükafatlandırırcasına 2 güzel levrek hediye etmişti. Bu güzel avı yaşamama vesile olan, bana bildiği her şeyi en ince ayrıntısına kadar öğreten ve kendisinden çok benim balık yakalayabilmem için özellikle çaba sarf eden Özkan abiye bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. O bana öğretmemiş ya da yazmam için müsaade etmemiş olsaydı bunları sizlerle paylaşamazdım. O bana, ben size, siz de başkasına... Bilgi paylaştıkça çoğalır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder