27 Haziran 2015 Cumartesi

Mendirek Dövüşleri

6-7 Mayıs sabah sularında peş peşe yakaladığım ve kaçırdığım hatrı sayılır büyüklükteki balıklardan sonra alışık olduğum diğer avcılık disiplinlerini bir süreliğine rafa kaldırdım. LRF ve Spin yöntemlerine göre daha ağır takımlar ( sert, ağır atarlı spin kamışlar, büyük kalibreli, yüksek draglı makineler ve daha kalın ip-şok misinaları ) ve ağır sahte yemlerle, daha büyük balıkların hedeflendiği bir disiplin olan HRF ( Heavy Rock Fishing ) yöntemi yeni gözdem oldu. Özellikle liman mendirekleri gibi balığı kalama vererek yorma şansının olmadığı çok kayalık meralarda ciddi kondisyon isteyen bu disiplinle alışık olmadığım şekilde dövüşerek mücadele ettiğim balıklardan sonra omzumun sızlaması uzun süre geçmedi. Varsın omzum biraz sızlasındı. 2010 senesinde Antalya'da bulunduğum 7 aylık süre içerisinde spin takımlarımla kaçırdığım onca büyük balıktan sonra nihayet doğru malzemelerle o balıkları çıkarabiliyor olmak küçük bir omuz sızlamasına fazlasıyla değerdi doğrusu.

Fırsat bulabildiğim takip eden sabahlarda da aynı merada aynı takım ve yemlerle denemeye devam ettim. İş yoğunluğumdan dolayı ikişer gün arayla gidebildiğim 2 avda da oltama vuran birer balığın misinayı kayalara kestirmesine engel olamadım. Balıksız geçen birkaç günün ardından 12 Mayıs sabah suyunda gün ağarırken başladığım av, saat 07:15 sularında gelen vuruşla yine çok tempolu ve adrenalin dolu bir mücadeleye sahne oldu. Nihayet 5 gün aradan sonra bir mücadelenin daha galibi ben oldum. Gelen kapkara ve çok yakışıklı bir kaya gridasıydı. Bu balıktan sonra gerçekleştirdiğim birkaç atışta başka vuruş alamayınca bu günlük bu kadar yeter deyip avı sonlandırdım.


13 ve 14 Mayıs sabah sularını vuruş alamadan boş geçtikten sonra ilk defa 14 Mayıs akşam suyunda da şansımı denemeye karar verdim. Uzun mendirek kayalıkları boyunca yürüyüp 18:00 gibi mendireğin ucundaki düz bir kayanın üzerinden at-çeke başladım. 16 cm/42 g'lık glow renkli silikon yemimle yer değiştirmeden farklı sektörlere doğru bıkmadan atıp çektikten sonra nihayet saat 19:20'de yaklaşık 50 m mesafeye gönderdiğim yemim dibe iner inmez vuruş geldi. İlk defa bu kadar açıkta, kayalıklardan uzak kumluk alanda vuruş alıyordum. "Bu bir kuzu ya da başka bir şey olabilir miydi? Gerçi sürekli sürekli dibe doğru basmasına bakılırsa grida olma olasılığı da çok yüksekti." Duraksamaksızın takımıma asılırken aklımdan bu düşünceler geçiyordu. Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen 50 m boyunca çektiğim balığı önüme kadar getirdiğimde hayallerimin balığını yakalamış olduğumu anladım. Sütlü kahverengi derisinin üzerindeki koyu bantları ve bir tanesi tam gözünün altından başlayıp solungaç kapağına uzanan, birbirine paralel beyaz yanak çizgileriyle en güzel görünüşlü lahos türlerinden biriydi ( Epinephelus aeneus ) bu.  Halk arasında beyaz lahoz, ak lahoz, kum gridası gibi isimlerle anılan bu tür, Antalya bölgesinde ekseriyetle paragat yöntemiyle avlanan çok kıymetli bir balık. Hayatımda yakaladığım ilk ve tek limit ( 45 cm ) üstü kum gridası olması dolayısıyla benim için çok ayrı bir kıymeti olan balıkla birkaç poz fotoğraf çektirip ava kaldığım yerden devam ettim. Yaklaşık 15 dakikalık at-çekten sonra 5 m önümde çok sağlam bir vuruş daha aldıysam da bu seferki balık bir şekilde yemi ağzından atıp yakalanmadı. Sonrasında başka vuruş gelmeyince 20:00 gibi avı sonlandırdım.



Akdeniz'de avlanıyorsanız her an her şeyi görmeye hazırlıklı olmalısınız. Kimi zaman bir fok, kimi zaman hemen her yerde beliren dev deniz kaplumbağaları, kimi zaman yaldızlı yeşil lambuka sürüleri, kimi zaman şnorkel yapan bir balina... 16 Mayıs sabah suyunda gördüğüm şeyse tüm bunlardan daha heyecan vericiydi. Gün ağardıktan yaklaşık 1.5 saat sonra oltama vuran çok iri bir balığı tüm gücümle çekip kıyıya kadar getirdiğim halde son anda şok misinasını kayalara kestirmenin üzüntüsüyle atıp çekmeye devam ediyordum. Bir ara 50 m kadar solumda 1 kilo civarı bir barakudanın suyun dışına fırladıktan sonra kayalıklara 10 m kalana kadar yüzeyi çizerek yüzüp hareketsiz kaldığını fark ettim. O koca baraküdayı neyin kovaladığını anlamaya çalışırken tam barakudanın durduğu yerden 70-80 kiloluk dev bir orkinos suyun dışına fırlayıp kıyıya 5 m kala muazzam bir patlamayla suya daldı. Gözünüzde canlanması için ev tipi buzdolabı kadar bir balığın havada uçup suya çakıldığını düşünün. Hayretler içinde orkinosun daldığı yerde oluşan girdaba bakakalmıştım. Olayın şokunu atlatır atlatmaz orkinosun kayalara çarpıp çatlamış olma ihtimaline karşı koşarak balığı aramaya başladıysam da görebildiğim tek şey suyun yüzeyine dağılmış köpükler oldu. Bir rivayete göre yıllar önce İstanbul Boğazı'nda palamut sürülerine saldıran dev bir orkinos yalı rıhtımına kafa atarak olduğu yerde çatlayıp kalmış. İşte heyecanla koşup kayaların arasında yatan bir orkinos aramamın sebebi bu rivayetti.

Temsili fotoğraf...
Takip eden sabah ve akşam sularında bulduğum her fırsatta mendirek kayalıkları üzerinde at-çek yapmaya devam ettim. İlk zamanlara göre hayli seyrekleşen balıkları kandırabilmek için farklı silikon yem-zoka kombinasyonlarına da şans verdim. 19 Mayıs akşam suyunda yine kum gridasını yakaladığım  mendirek burnundaki kayaların üzerinden atıp çekmeye koyuldum. Güneş tam karşımdaki sivri tepelerin arkasından batmaya hazırlanırken kayalıklara çapraz gerçekleştirdiğim atışta 29 g'lık balık kafası şeklindeki zoka ile kombine ettiğim 15 cm'lik silikon yılan balığına vuruş geldi. Atışımı kıyıdaki kayalıklara dik değil de çapraz gerçekleştirdiğim için balığın kıyıya gelene kadar saklanacak bir mağara bulma ihtimali daha yüksekti. Birkaç kez kayalara sürtündüğünü hissettiğim ipim yine yüzümü kara çıkartmayarak kopmadan dayanmayı başardı. Mücadelenin temposundan nefes nefese kalmış bir halde balığı önüme getirdiğimde bu seferkinin de farklı bir lahoz türü olduğunu fark ettim. Antalya bölgesinde plaka gridası ( Epinephelus alexandrinus/Epinephelus costae ) diye bilinen ve en belirgin özellikleri sırt tarafındaki sarı lekesiyle vücuduna paralel uzanan ince bantları olan bu yakışıklı lahoz türünün de ilk defa bu kadar irisini yakalıyordum. Bir hayalimi daha gerçekleştirmiş olmanın mutluluğuyla birkaç kare fotoğraf çektirdikten sonra yarım saat kadar daha atıp avı sonlandırdım.



20 Mayıs sabahı da güneşin doğuşunu mendirek kayalıkları üzerinde karşıladım. Denizin kokusunu ciğerlerime çekip sabahın sessizliğini dinleyerek oltamı suyla buluşturdum. Aslında balığın geç gelişlerine alışmıştım ama yine de gün doğumuyla birlikte merada olmazsam mesaimi kaçırmış gibi hissediyordum kendimi. Tahmin ettiğim gibi balık yine randevumuza geç kaldı. 1.5 saat kadar yer değiştirerek atıp çektikten sonra nihayet kıyıdan yaklaşık 40 m açıkta çok sağlam bir vuruş geldi. Balığın açıkta vurması benim için avantajdı. Muhtemelen kayaların bitip kumluk zeminin başladığı yerde vurduğu için kayalık kıyıya ulaşmadan balığı dipten yükseltmem daha kolay olabilirdi. Tüm gücümle kamışa yukarı doğru kısa ve seri vurdurma hareketleriyle asıldığım halde balık muazzam bir kuvvetle dibe basmaya devam ediyordu. Kıyıdaki yüksek kayaların olduğu kısıma yaklaştırdıkça balığı kaybetme korkum arttı. Kesinlikle yavaşlamadan asılmaya devam etmeliydim. Artık balığı dipten yükseltmek için kamışı yukarı doğru vurdururken kendim de olduğum yerde zıplıyordum. Dışarıdan seyreden birisi için komik görünebilecek bu hareketim sayesinde dipteki kayalara ulaşmasına çok az kalan balığı tekrar yükseltip önüme kadar getirmeyi başardım. Bu seferki balık da birkaç gün önce yakaladığımın en az iki katı büyüklüğünde çok yakışıklı bir kum gridasıydı. Tamamen yorulup pes etmiş olan balığı kolayca kepçeleyip dışarı aldık. O an sevinçten uçacak gibiydim. Birkaç dakika dinlenip nabzım normale döndükten sonra bu muhteşem balığı ölümsüzleştirmek için fotoğraf çektirmeye hazırdım.




2 sabah üst üste boş geçtikten sonra 22 Mayıs akşam suyunda şansımı mendirek burnundaki uğurlu taşımın üstünden denemeye karar verdim. Bu avda ağırlıklı olarak çok güvendiğim ama birkaç avda denediğim halde siftah yapamadığım 10 cm'lik glow renkli silikon karidesle denedim. Hem atış mesafesini arttırmak hem de dibe daha kolay indirebilmek için 42 g'lık zokayla kombine ettiğim silikon karidese, kuyruk vurarak geri geri kaçan bir karides gibi zıplatma aksiyonları yaptırarak yakışıklı bir grida kandırmayı umuyordum. Beklediğim vuruş güneş karşı tepelerin ardına düştükten sonra geldi. Sürekli olarak dibe basmasına bakarak grida olduğunu tahmin ettiğim balığı nefes kesen bir mücadelenin ardından kıyıya getirmeyi başardığımda tahminimde yanılmadığımı anladım. Bu da muhteşem desenleri ve dimdik açtığı yüzgeçleriyle çok yakışıklı bir kum gridasıydı. Hava kararmadan önce çabucak yakışıklıyla birkaç kare fotoğraf çektirip avı sonlandırdım.



Antalya'ya taşınmadan önce tamamen yabancısı olduğum gridalardan yediğim onca dayaktan sonra onlarla nasıl dövüşeceğimi öğrendim. İlk başlarda saniyeler içinde nakavt olurken şimdilerde girdiğim dövüşlerin birçoğundan galip ayrılır oldum. Bu sezon yalnızca tüy siklet gridaları mağlup edebilmiş olsam da gelecek sezondaki dövüşler için motivasyonum tam. Kim bilir, belki gelecek sezon ünvan maçını kazanmak da nasip olur...

4 yorum:

  1. Gözümde canlandı bazı sahneler güzel anlatımla, heyecanı yaşama olmasa da ucundan hissetmiş oldum. Umarım hedeflerine ulaşırsın da bizde ucundanda olsa o heyecanı hissederiz.

    YanıtlaSil
  2. selam, kullandığınız kamış, makina ve ip/misina hk bilgi alabilirmiyim?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Savage gear MPP 274 cm 120 g, Okuma RawII 55, Kendo 8 örgü 0.25 mm, Kendo FC 0.50 mm...

      Sil
  3. teşekkür ederim, avlar çok güzel tebrikler.

    YanıtlaSil