Eylül başına denk gelen 2 haftalık Marmaris serüvenimin ilk haftasında LRF takımlarıyla hatrı sayılır boyda sargozlar yakaladıktan sonra ikinci haftanın başında yakaladığım hayallerimin lambukası ve yakışıklı kum gridasıyla beklentilerimin üzerinde avlar gerçekleştirme fırsatı buldum. Yakaladığım balıkların yanında burada kısa sürede çok güzel arkadaşlıklar da edindim. Olta atarken tanıştığım Muharrem abim de bunlardan biri. Kısa bir süre önce 3 arkadaşıyla ortak tekne alan Muharrem abim yeni başladığı balıkçılık işine iyicene merak sarmış. Şimdiye kadar tekneden yemli takımlarla yakaladığı mercan, barbun vs. gibi küçük balıklar ve tekne arkasından silikon balık çekerek kandırdığı yarımşar kiloluk lambukalar dışında pek tecrübesi olmasa da ilk defa benden duyduğu teknikleri öğrenmek için can atıyordu. Birkaç gün sonra Marmaris'ten ayrılacağımı öğrenince ilk fırsatta teknesiyle balığa çıkmak için teklifte bulundu. Başına talih kuşu konmuş gibi sevinen ben teklifi tereddütsüz kabul edip, lambukayı yakaladığımın ertesi günü, 9 eylül sabahı, mesai öncesi kısa bir kaçamak yapmak için gün ağarırken denize açılmak üzere sözleştik.
Ertesi sabah gün ağarmadan kayıkhaneye vardığımda teknenin diğer ortakları Cihan ve Alper abilerle de tanışıp, 4 kişi "vira bismillah" denize açıldık. Öncelikli hedefimiz benim ricam üzerine sırtı çekerek lambukaya denemek oldu. Teknenin kıçından oltalarımızı salmadan önce Muharrem abinin elindeki takımı incelediğimde çok şaşırdım. Kullandıkları takım çok ince ve silikon yemin iğnesi çok zayıftı. Böyle bir takımla iri bir lambuka çıkarmalarının imkansız olduğunu söyleyip bazı tavsiyelerde bulunduktan sonra rölanti hızda giden teknenin arkasından oltalarımızı koyverdik. Yarım saat kadar, daha önce lambuka yakaladıkları meralarda dolaştığımız halde vuruş alamayınca tekneyi uygun bir yerde durdurup klasik dip takımlarıyla mercana denemeye karar verdiler. Onlar yemli takımlarını dibe indirip küçük mercan balıklarının vurmasını beklerken benim aklımda vertical jigging takımlarıyla daha büyük balıklara denemek vardı. Bereket versin uzun bir süre mercan vurmayınca fırsattan istifade yakınlarda derin kayalık meralar olup olmadığını sordum. Sağ olsunlar beni kırmayıp yaklaşık 1 mil mesafede bulunan 45 m derinlikteki büyük bir taşa götürdüler.
Meraya vardığımızda 175 cm, 150-250 g aksiyonlu kamış, 10,000 kalibrelik makine, 0.40 mm örgü misina ve 5 m boyunda 0.70 mm florokarbon şok misinasından oluşan vertical jigging takımımın ucuna 160 g ağırlığında kalamar takliti bir jig takıp dibe indirdim. Birkaç sefer kısa, sert vurdurma aksiyonlarıyla jigi dipten 10 m kadar yukarı çekip tekrar dipleterek denedikten sonra takımı Alper abiye devrettim. O, ağır takımla ilk vertical jigging denemesini yaparken ben de shore jigging takımım ve daha hafif jiglerle denemek niyetindeydim. Oltayı devretmemin üzerinden birkaç saniye ancak geçmişti ki oltasına binen ağırlık karşısında çaresiz kalan Alper abinin yardım çığlıkları yükseldi. Daha önce hiç büyük balık tecrübesi olmayan Alper abi oltayı bana vermek isteyince hemen mücadeleyi devraldım. İlk birkaç saniye dipteki balığın sert kafa darbeleri ve fişeklemelerle enerjisini boşaltmasını bekledikten sonra kamışı yukarı kaldırıp aşağı indirirken makarayı sararak balığı dipten yükseltmeye başladım. Balık dipten epey yükseldiği halde sert kafa darbeleri devam ediyordu. Hepimiz pür dikkat gözlerimizi kristal berraklıktaki suyun derinliklerine dikmiş balığı görmeyi bekliyorduk. Yüzeye 10 m kala suyun derinliklerinden yükselen bir parıltı belirdi. Derken oltanın ucundaki parıltıyı hemen hemen aynı boyda bir balığın daha takip ettiğini fark ettik. Balık dipten yükseldikçe daha belirgin bir hal almaya başladı. Nihayet iyice yüzeye yaklaştığında kafamdaki soru işaretleri kayboldu. Oltanın ucundaki oldukça iri bir sinaritti. O kargaşanın arasında balığın ağzındaki yemi görmeye çalıştım. Kancayı sağlam yuttuğunu görünce içim rahatlamış olarak balığı suyun üstüne çıkarıp Muharrem abinin kepçeyi vurması için uygun bir pozisyon oluşturdum. Nihayet balık kepçenin içine girdiğinde teknenin içini büyük bir sevinç ve zafer dalgası sardı.
Daha ilk avımızda, oltamızı suyla buluşturur buluşturmaz her oltacının gönlünde taht kuran sinarit babayı kandırma şansını yakalamış olmak hepimizi şevke getirmişti. Aynı günün akşamı da mesai biter bitmez, saat 05:45 gibi, kayıkhaneden avara edip tam yol sinariti aldığımız taşa geldik. Bu defa ava başlarken ağır takım bende, hafif takımsa Muharrem abideydi. Muharrem abinin takımının ucuna shore jigging avlarında çok verim aldığım jigin 60 gramlık olanını bağlamıştım. Benim kullandığım takımın ucunda ise methini çok duyduğum ve piyasada çok zor bulunan "zebra glow" rengi olarak bilinen fosfor bantlı 130 gramlık bir jig bağlıydı. Akıntıyı hesap ederek teknemizi büyük taş öbeğinin yakınından akacak şekilde stopa çekip, taşları geçtikten sonra tekrar başladığımız noktaya dönüyor, dipten çeşitli aksiyonlarla yukarı çektiğimiz jiglerle avcı balıkları kandırmaya çalışıyorduk. Ava başlayalı en fazla 20 dakika geçmişti ki Muharrem abi heyecanlı bir şekilde bağırmaya başladı. Oltasının ucundaki balık her neyse kamışın ucu maksimum eğilip suya gömülmüştü. Balıkla baş edemeyeceğini anlayınca o da yardım isteyip mücadeleyi bana devretti. Oltayı elime alır almaz balığın gücü karşısında adrenalin seviyem tavan yaptı. İlk başta balığın büyüklüğünü kestirmekte zorlansam da gücü biraz kırılınca oltanın ucundakinin çok büyük bir balık olmadığını anladım. Yine de takım hafif olduğu için mücadele çok heyecanlı geçiyordu. Balık sürekli aşağı, sağa, sola basıyor, bir türlü yorulmak bilmiyordu. Nihayet yüzeye yaklaştığında hızlı manevralarla oltadan kurtulmaya çalışan balığın parıltısı görüldü. Mücadele şeklinden tahmin ettiğim gibi çok büyük olmayan bir kuzuydu ( sarı kuyruk ) oltanın ucundaki. Tekneyi görünce gücünün son kalıntılarıyla birkaç sefer daha aşağı fişekledikten sonra tamamen teslim olan balığı Muharrem abinin yardımıyla kepçenin içine sokmayı başardık.
Av güzel başlamıştı. Vakit kaybetmeden kayalık bölgenin etrafından akış yaparak denemeye devam ettik. Ava başladıktan yaklaşık 1 saat sonra, ümitlerim tükenmek üzereyken dipten büyük zıplatma hareketleriyle yukarı çektiğim jigim muazzam bir kuvvetle aşağı çekildi. Oltam iki büklüm eğilip kalaması epeyce sıkılı olan makinemden ip boşalmaya başladı. Nihayet hayalini kurduğum dev balık oltamın ucundaydı. Balık hiç durmadan kalama alırken birden bire içimi misinanın dipteki kayalara sürtünüp kopma korkusu sardı. Anlık bir kararla kalamayı sıkıp balığı dipten yükseltmek için kamışı yukarı vurdurarak sarmaya başladım. Balığı biraz yükseltmeyi başarıp rahatlamıştım ki oltanın ucundaki ağırlık boşalıverdi. Herşey 10-15 saniye gibi kısa bir süre içinde bitmişti. Oltayı çekip yemi kontrol ettiğimde çok güvendiğim asist kancanın açılmış olduğunu fark ettim. O an yaşadığım hayal kırıklığını tarif etmek çok güç. Görüntüsüne aldandığım kancanın aslında o kadar da sağlam olmadığı acı bir şekilde öğrenmiştim. Sinirimden kendi kendime söylenerek açılan kancayıp düzeltip, jige bir asist kanca daha ilave ettikten sonra ava döndüm.
Kaçırdığım balıktan sonra ara vermeden hırsla denemeye devam ettim. Sonar ekranına göre taşın yakınından geçtiğimiz bir ara oltam yine muazzam bir güç tarafından aşağı basıldı. Bu defa aşırı kuvvet uygulamamaya dikkat ederek balıkla mücadele etmeye başladım. 30 saniye kadar kuvvetli basan balık sonrasında yorulup mücadeleyi bıraktı. Temkinli bir şekilde yukarı çekerken oltanın ucundaki ağırlık sanki balık değil de cansız bir varlıkmış gibi gelmeye başlamıştı. Suyun içinde daireler çizerek yükselen ip bitip florokarbon şok misinası görüldükten sonra nihayet kocaman kapkara bir balık suyun üstüne çıktı. Gerçekten çok heybetli bir kaya gridası, nam-ı diğer şeytandı oltanın ucundaki. Heyecan dolu saniyelerin ardından Muhammer abi teknenin küpeştesine yatıp usta bir hareketle koca balığı ufacık kepçenin içine sokunca derin bir oh çektim. Sonrasında başka vuruş alamayıp hava kararmaya yakın avı sonlandırdık.
Mesai öncesi ve sonrasında yaptığımız kısacık Vertical Jigging denemelerinde oltalarımıza hatrı sayılır boylarda 4 balık vurmuş, bunlardan 3 tanesini teknenin içine almayı başarmıştık. Beklentilerimizin çok üzerinde avlar yapmak bizi hem şaşırtmış hem de sonraki günlerde yapacağımız avlar için heyecanlandırmıştı. Ertesi sabah gün ağarırken bu defa Muharrem abiyle ikimiz buluşup rotayı balıkları yakaladığımız taşa çevirdik. Meraya varır varmaz heyecanla aksiyona başladıysak da ilk 45 dakika vuruş alamayınca yer değiştirmeye karar verdik. Taştan sonraki ilk durağımız yakınlardaki gemi şamandıralarından biri oldu. Dikkatlice şamandıraya yaklaşıp 3 kollu şamandıra zincirinin ortasından yemimi aşağıya gönderdim. Yem dibe inince birkaç büyük aksiyon yaptırdıktan sonra kısa ve çok seri aksiyonlarla jigi 20 m kadar yukarı çekip tekrar diplettim. Aynı hareketi tekrarlayıp jigi kısa, seri aksiyonlarla dipten 15 m kadar yükseltmiştim ki vuruş geldi. Yine kalp atışlarım hızlanıp adrenalin seviyem tavan yaptı. Dipten bu kadar yukarıda vurduğuna göre balık büyük ihtimalle kuzuydu. Birkaç saniye balığın gücünü test edip çok büyük olmadığını anlayınca temkinli bir şekilde çekmeye başladım. Balığı yüzeye getirene kadar ara ara duraklayıp balığın sakinleşmesini beklemek zorunda kaldım. Yüzeye çıktığında tamamen yorulmuş olan balığı kolayca kepçeledik. Geç gelen günün ilk balığından sonra moral bulmuş olarak ava devam ettik. Aynı şamandıra altında birkaç sefer daha deneyip vuruş alamayınca yer değiştirip yakınlardaki başka bir şamandıranın altından aynı aksiyonla aynı boyda bir kuzu daha kandırdıktan sonra avı sonlandırdık.
Tahmin edebileceğiniz gibi aynı gün akşam suyunda da denizdeydik. 3 saat boyunca yer değiştirerek azimle denediğimiz halde kayda balıklar kandırmayı başaramadık. Birbirinden güzel anılar ve avlarla geçen Marmaris seyahatimin sonuna geldiğimde doğa harikası bu yerden ayrılmayı hiç istemiyordum. İleride, hayranı olduğum Marmaris'e yerleşme imkanı bulabilir miyim bilmiyorum ama bundan sonraki dönemlerde hem dostlarımı görmek hem de balık meralarını yoklamak için burayı sık sık ziyaret edeceğim kesin...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder