21 Kasım 2015 Cumartesi

Yağmurla Gelen Has Kefaller

Balık tutmaya başladığım çocukluk yıllarımda ilk hayran olduğum balık kefaldi. O zamanlar aşırı kirli olan İzmit Körfezi'nde bildiğim kadarıyla istavrit, mezgit, gümüş, kayabalığı, horozbina, çırçır, lapin, iskorpit, kefal ve pisi dışındaki türler çok azdı. Belki çok daha fazlası vardı ama çocuk halimle benim haberim yoktu. Bu saydığım balıklar arasında, heybetli duruşu, kuyruğuna kadar uzanan koyu şeritleri, iri gözleri, kocaman kuyrukları ve zor yakalanır olmalarıyla en çok etkilendiğim balık kefal olmuştu. Balık tutmaya yeni başladığım 1995 senesinde benim için kefal tutmak ulaşılmaz bir şeydi. Kefali sadece yaşlı ve tecrübeli ustalar tutabilirdi. Bense sahil boyunca dolaşıp usta balıkçıların poşetlerindeki koca kefalleri hayranlıkla seyrederdim. Takip eden birkaç yıl sürekli kefal peşinde koşarak kefal avcılığını her yönüyle öğrendim. Bir zaman sonra kefal en kolay yakaladığım balıklardan biri halini aldı. Şimdi geriye dönüp baktığımda kefal peşinde koşarken yaşadığım onca güzel hatıra görüyorum.

Yıllar geçtikçe başka başka balıklara hayranlık duymaya başladım. Kefalden sonra istavrite, sonra izmarite, ispariye, mırmıra, eşkinaya, lüfere, levreğe... Liste uzadıkça uzadı, ilk göz ağrım kefalin yerini başka balıklar aldı. Artık eskisi kadar sık peşinden koşmasam da kefalin bendeki yeri ayrıdır. Hala yakalamasını ve yemesini en sevdiğim balıkların başında gelir. Yaklaşık 8 ay önce Antalya'ya taşındığımdan beri sürekli yeni türler peşinde  koştuğum için kefal avına uzunca bir ara vermiştim. Birbirimizi çok özlemiş olacağız ki 29 eylül akşamı yollarımız tekrar kesişti. Akşam hava kararmaya yakın liman içinde dolaşırken suyun üstündeki ekmek parçalarına vuran kefalleri görünce çok şaşırdım. Aylardır burada olmama rağmen ilk defa gündüz vakti liman içinde bu kadar büyük kefaller görüyordum. Balıkların çok kalabalık ve has kefal ( Mugil cephalus ) olması ise ayrı bir sürprizdi. Burada has kefaller genelde yakındaki sarısu deresinin içinde görülür. Tahminim birkaç gündür süren sağnak yağmur ve sel derenin içindeki kefalleri dışarı atmıştı. Birden bire kefal avı aşkım yeniden alevlendi ve elimdeki malzemelerle takım hazırlama işine koyuldum.

Kefallerin yemekle meşgul olduğu ekmek parçaları rıhtım duvarının 1-2 m önünde olduğu için işim kolaydı. Çabucak LRF takımımın ucuna 1 kulaç uzunluğunda 0.20 mm şok misinası ve ucuna küçük, sağlam bir iğne bağlayıp ufak bir parça ekmek içiyle yemledim. Kefallerin kolay yutabilmesi için çok fazla sıkmadığım ekmek içini suya hafifçe dokundurup ağırlaşmasını sağladıktan sonra nazikçe ekmek parçalarının yanına savurdum. Yem 10 cm ancak batmıştı ki kefallerden biri fark edip tek hamlede yuttu. tasmayı vurmamla birlikte balığın fişekleyip kamışımın iki büklüm olması bir oldu. Sürüdeki diğer balıkları korkutmamak için rıhtım boyunca 10 m kadar yürüyüp oltanın ucundaki balığı sürüden uzaklaştırdım. İncecik LRF kamışımla yaklaşık 1 dakika süren çok keyifli bir mücadelenin ardından yorulan balığı kepçeleyip dışarı aldım. Balığı kovaya atıp sürünün olduğu yere döndüğümde kefaller hiç bir şey olmamış gibi ekmek parçalarını yemeye devam ediyordu. Yeni bir yem takıp balıkların yanına indirir indirmez ilk gören kefal yemi yuttu. Yine aynı taktikle balığı sürüden uzak bir yerde yorup kepçeledim.

Şaşırtıcı şekilde kefaller çok iştahlı ve korkusuzdu. Yaklaşık 20 dakika içinde sürünün içinden peş peşe 7 balık yakaladım. Hala suyun üstündeki ekmekleri yemeye devam eden sürüden çuval dolusu kefal yakalayabilecekken bugünlük bu kadar yeter deyip avı sonlandırdım. Aslında ilk 3 balıktan sonra avı bırakmayı istediysem de uzun zamandır kefale hasret kaldığımdan kendime engel olamadım. Sonra balıklara ne mi oldu? Yarısı plaki, yarısı tava...


1 yorum: