26 Nisan 2016 Salı

Kırmızı Şeytan

Uzun zamandır aklımda olan ama bir türlü fırsat bulup üzerine yoğunlaşamadığım, ayak üstü denemelerimde ise sonuç alamadığım tekniklerden biri de dünya çapında "Eging" ya da "Eging Game" olarak bilinen ve kalamar, sübye gibi kafadan bacaklı hayvanların hedeflendiği balıkçılık disipliniydi. Antalya'ya temelli olarak yerleştikten sonra kafamdaki diğer teknikler ve hedef türlerle birlikte bu teknikle alakalı da araştırmalara başladım. Bir balığı kandırabilmenin öncelikli kuralının o balığı çok iyi tanımaktan geçtiğini bildiğim için malzeme ve aksiyon teknikleri bilgisinin yanı sıra, çok hücreli omurgasız hayvanların yumuşakçalar şubesinin en gelişmiş sınıfına mensup olan kalamar ve sübye gibi kafadan bacaklıları kapsamlı mercek altına aldım. İnternetten edindiğim teorik bilgilerin yanında sık sık, tür bilgisi ve saha tecrübesi bakımından en güvendiğim kişilerden biri olan Berk G. İpek abimle de "Eging" tekniği üzerine sohbetlerde bulunduk. Yazının bu kısmında Berk G. İpek ile sohbetlerimizde edindiğim çok değerli bilgileri aktarmaya çalışacağım.

Japon menşeli bir teknik olan Eging, adını Japonca'da kalamar için üretilen yapay yemlerin genel adı olan Egi'den almaktadır. Kalamar yemleri için kullanılan diğer bir tabirse İkajigu'dur. Bu disiplinle tek bir av türü hedeflendiğinden, net olmamakla birlikte "Egi" Japonca'da "saf ruh" veya "saf ruhlu bir uğraş" anlamına gelebilir. Uzak doğuda çok ilerilere taşınmış olan bu disiplin Avrupa'da yeni gelişmekte olan yöntemler arasındadır. Halen kafadan bacaklılara özel takımların kullanımı oturmamış olsa da bu yöntem genellikle hafif siklet at-çek takımları ile kalamar yemlerinin kullanılması suretiyle uygulanır. Bu avcılıkta kalamar ve sübyenin dünyayı nasıl gördüğü ve algıladığının önemi çok büyüktür. Zira bu canlıların göz yapıları diğer bütün canlılardan farklıdır. Verdikleri tepkiler ve avlarıyla ilişkide bulunuş süreçleri iyi ezberlenmeli ve takip edilmelidir. Kalamar ve sübyeler hiper etçil canlılardır ve neredeyse sadece canlı avlarla beslenirler. Dolayısıyla avlanma tepkileri görme duyularıyla eş odaklıdır. İnanılmaz hızlı metabolizmaları yüzünden devamlı beslenebilmek ana öncelikleri olduğundan kısa döngülü olan ömür süreçlerini maksimum yeterlilik ve üretkenlikle geçirirler. Bu da avcıya bir kesinlik sağlar. Tepki ya da takip olmayan yerde kalamar veya sübye yoktur, eğer oradaysa kesinlikle tepki verecektir.

Ultraviole yansımaları, bioluminesans ( doğal biyolojik ışık ), ışık kırılmaları ve kontrast renklere karşı inanılmaz hassas, aşırı gelişmiş gözleri hem kendi aralarındaki iletişimin renk değişimi yoluyla sağlanmasına hem de avlanmalarında görme duyularına bağımlı olmalarına imkan verir. Kalamarlar orta su ( pleajik ) canlılarıdır, sübyeler ise dibe bağımlı ( benthopelajik ) eğilim gösterir. Dolayısıyla kalamara yüzeyden binlerce metre derinliğe kadar rastlamak mümkünken sübyeler sığ sular hariç dipten yükselme eğilimi göstermez.

Av gereçleri konusunda kilolarına dayanacak ve yumuşak yapılarını yırtmayacak esneklikte ekipman seçimi önemlidir. Sert uygulamalar kolaylıkla kolların kopmasına veya yırtılmasına sebep olabileceğinden avcının sükunetini koruması gerekir. Işık bu canlıların avı olan küçük balıkları ve kabukluları cezbettiği için kalamar ve sübye için de cazibe kaynağıdır. Genellikle ışığın içine girmek yerine ışığın ulaşım sınırı olan alacakaranlık bölgede saldırıya hazır konumda beklerler. Böylece ışıktan karanlığa gözü hemen alışamayan avlarını kolaylıkla yakalarlar. Gün ışığı kalamarların kamuflajını bozduğundan gündüz saatlerinde ya sığ sularda balık kümelerini gölgelerler ya da ışığın erişiminden uzak derin sulara günlük göçler gerçekleştirirler. Sübyeler içinse durum farklıdır. Kamuflaj için bukalemun gibi renk değiştirerek sığ sularda alçak sürünme diyebileceğimiz bir şekilde avlarına pusu kurup saldıran sübyeler gündüzleri de aktif avcılardır.

Kalamar/Sübye avcılığını genel hatlarıyla 3 bölümde inceleyebiliriz; Genellikle tekneden uygulanan, ağırlıksız yüzer tip kalamar yemlerinin ekstra kurşun ilavesi ile 2, 3 veya 4 adet bağlanması suretiyle kurulan çapari benzeri dikey yöntem, kafa kısmında ağırlıkları bulunan, boy ve gramajlarına göre sınıflandırılmış kalamar yemleri ( Egi ) ile kıyıdan veya sığ sularda tekneden, at-çek yapılarak uygulanan yöntem, son olarak da yüksek gramajlı ağır kalamar jigleriyle yapılan Shore Jigging ve Vertical Jigging tarzı avcılık. Av mahallinin gerekliliklerine göre donatılıp kullanılabilen bu 3 yöntem de etkilidir. Kalamar yemlerinde renk ve boy seçiminde ise şunlara dikkat etmek gerekir. Avın boyuna göre seçilen yemlerin ışığa ve suya göre en yüksek kontrast renklerde seçilerek kullanılması ( maksimum görünürlük ile dikkat çekmek ) veya av mahallinde bulunan yem balığı veya kabuklu türlerin taklidi olan renk ve boyutlardaki yemlerin seçilmesi gerekir. Bu seçimlerde de avcının bilgisi ve avlağın koşulları önemli rol oynar.

Tüm bu araştırmalar ve sohbetler sonucu öğrendiğim bilgileri uygulayabilmek için uzunca bir süre beklemem gerekti. 28 şubat 2016 günü Tuzla'dan sonraki durağımız olan İzmir Dikili iskelesine bağlayınca sübye ve kalamar avı hayalimi gerçekleştirmek için güzel bir fırsat yakaladığımı hissettim. Buraya ilk defa 2015 ağustos ayında iş icabı geldiğimde ne denli güzel kalamarlar yakalandığını duymuş ama mevsimi olmadığı için denemelerim sonuçsuz kalmıştı. Bu defa başka hiç bir balığa bakmadan tamamen Eging tekniği üzerinde yoğunlaşmaya karar verdim. Bölgedeki dükkanlardan mevcut kalamar yemlerimin yanına ilave birkaç yem daha alıp geceyi beklemeye başladım. Güneş batıp, iskelenin en ucundan iskeleye doğru dönük olan projektör yanınca da denemelere başladım. Bir yandan da bölgenin yerlisi olan diğer oltacılarla sohbet edip güncel av durumu, kullandıkları ekipmanlar ve teknikler hakkında bilgi almaya çalıştım. Bulunduğumuz iskelede yakın zamanda çok bereketli kalamar ve sübye avları yapıldığını öğrenince umudum arttı. Ortalama 10 m derinlikteki iskelede yemi dibe hızlı indirebilmek için diğer balıkçıların uyguladığı gibi yemin önüne 7 gramlık gezer bir kurşun ilave edip, dipte ve orta suda yeme fasılalı zıplatma hareketleri yaptırarak denemeye devam ettim. Nihayet ava başladıktan yaklaşık yarım saat sonra dibe yakın mesafede gelen vuruşla hayatımın ilk sübyesini yakalamayı başardım.


Avın devamı çok heyecanlı ve eğlenceliydi. İskele ayaklarının çevresinde ve biraz açığında dipte yukarı aşağı zıplatma hareketleri yaptırdığım yemlerle peş peşe irili ufaklı sübyeler kandırdım. Çok iyi tanımadığım bu hayvanların farklı davranışlarını gözlemliyor, kısa bir inceleme faslından sonra ait oldukları yere iade ediyordum. Yakaladığım on küsur sübyenin içinden bir tanesiyle komik bir anımız da oldu. Sudan çıktığında karnı şiş ve yusyuvarlak olan sübyelerden biri fotoğraf çektirdiğimiz sırada içinde tuttuğu sıvının tamamını çok şiddetli bir şekilde suratımın ortasına püskürttü. Sırılsıklam ve şok olmuş bir şekilde fotoğraf çeken arkadaşıma yüzümdekinin su mu yoksa mürekkep mi olduğunu sorduğumda aldığım cevapla rahatladım. Neyse ki, tedbirsiz davranmamın cezasını mürekkep yerine suyla ödemiştim. Sübyelerden zevkimi alıp iri bir kalamar yakalamanın hayalini kurarken iş arkadaşım İsmail gece yarısına yaklaşırken çok iri bir kalamar yakalamayı başardı. Kıskanma değil ama o an ona ne kadar özendiğimi anlatamam. Tam hayalini kurduğum, yakalayıp fotoğraflamak için can attığım büyüklükte bir kalamardı bu. Sonrasında ne kadar uğraştıysam da kalamar yakalayamayıp avı sonlandırdım. Kalamar umudum ertesi geceye kalsa da bol sübyeli ve keyifli bir av olmuştu benim için.




Ertesi gün hava kararır kararmaz kalamar umuduyla denemelere kaldığım yerden devam ettim. Bu defa sübye gelmesin diye yemi iskelenin dibine indirmek yerine uzak atışlar gerçekleştirdiğim halde yine peş peşe sübyeler almaya devam ettim. Ava başladıktan yaklaşık 1 saat sonra kalamar kandırmayı başardıysam da gelen umduğumdan çok küçüktü. Çabucak birkaç kare fotoğraf çektirip ava devam ettim. Kalamarların karanlıkla aydınlık sınırındaki alacakaranlık kısımda gizlenip avlarına pusu kurduğunu bildiğim için atışlarımı projektörün aydınlattığı yerin biraz açığında yoğunlaştırıyordum. Yemi diplettikten sonra 2-3 sefer fasılalı zıplatma hareketi ile dipten yükseltip tekrar dibe inmesini bekliyor ve bu işlemi yineliyordum. Uzunca bir bekleyişten sonra 22:00 sularında nihayet o büyülü vuruş geldi. Oltam o kadar ağırlaşmıştı ki ben sarmaya çalıştığım halde makinem kalama veriyor, hayvanı dipten yükseltemiyordum. Oltanın ucundaki her neyse narin bacaklarının kopmasından korktuğum için kalamayı sıkmadan çekmeye devam ettim. Bir süre direndikten sonra gücü kırılan havyanı dipten yükseltmeye başlayınca heyecanım katlandı. Yüzeye çıkan dev kalamarı görünce de heyecandan çıldıracak gibi oldum. Oltanın ucundaki tam hayal ettiğim gibi dev bir kalamardı. Yemin iğnelerinin kalamarın ayaklarının arasına gömülü olduğunu görünce misinadan tutup dikkatli bir şekilde dışarı aldım.


Şükürler olsun ki bir hayalim daha gerçek olmuştu. Uzun zamandır hayalini kurduğum o dev kalamar artık ellerimdeydi. Bu güzel canlıyı en iyi şekilde fotoğraflayabilmek için yere değdirmemem gerektiğini biliyordum. Yere bıraktığım anda derisinin üzerindeki o muhteşem jelatin ve göz alıcı renkleri bozulacaktı. Kısa bir düşünme faslından sonra en uygun poza karar verip tam da kalamarın rengini kırmızıya döndürdüğü anda fotoğraf çekme işine başladık. Fotoğraf çekme işimiz bittiğinde belki de şimdiye kadar çektiğim en güzel fotoğraflardan biri ortaya çıktı. İşte bu yazının başlığı da Berk G. İpek abimin bu fotoğrafa taktığı isim olan "Kırmızı Şeytan"dan geliyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder