Özkan abinin balıkları yakaladığı yer, Yakakent'te kıyıdan 1 mil mesafede bulunan levrek çiftliklerinin tam karşısına denk gelen kıyı şeridiydi. Balık boylarının standart ve porsiyonluk olmasına bakılırsa yakın zamanda çiftlik patlamış olma olasılığı yüksekti. Anlatılanlar doğruysa bu avın avcılık yönünden pek bir değeri yoktu. Hiç bir doğa tecrübesi ve avlanma yeteneği olmayan çiftlik kaçkını levrekleri çapariyle üçer beşer yakalamanın övünülecek bir yanı da yoktu. Ama ne olursa olsun, insanın ömründe belki de bir defa meydana gelebilecek böyle bir olayı tecrübe etme isteğim Amasya'da tutacağım trofe tatlısu levreği hayallerimin önüne geçti. Özkan abiyle ertesi sabah da aynı yerde olta atmak üzere sözleştik.
Ertesi sabah 04:30'da Özkan abi ve benim gibi Özkan abinin anlattıklarının heyecanına kapılan Temel abi ile buluşup Yakakent'e doğru yola koyulduk. Yakakent'e varmadan yol üzerinde açık bulduğumuz, sabah namazı için uyanmış olan bir hacı amcanın dükkanında bayat simit, peynir, zeytin ve çaydan oluşan kahvaltımızı yaptıktan sonra yola devam ettik. Hava aydınlanmak üzereyken vardığımız merada öncelikle lüfer ve iri levrek umuduyla, çeşitli sahte yemler ve kaşıklarla at-çek yaptığımız halde 3 kişi yarım saat içinde sadece 2 sarıkanat yakalayabildik. Lüfer ve iri levrekten beklediğimizi bulamayınca levrek çaparisi yapacağımız meraya geçip takımlarımızı hazırlamaya başladık. Özkan abi ve Temel abi hazır çaparilerini açarken ben de hazırda bulunan 0.28 mm'lik çapari kösteklerini 0.30 mm'lik beden misinası üzerine dizmeye başladım. Beden üzerine 4. kösteği bağladığım sırada meraya bizden önce gelen balıkçılardan birinin sudan zorlana zorlana bir şeyler çıkarmaya çalıştığını fark ettim. Başımı uğraştığım işten kaldırıp baktığımda yanımdaki balıkçının iki büklüm olmuş kamışının ucundaki 8 levreği görünce şaşkınlıktan ne yapacağımı bilemedim. Ağırlıkları 300-600 g arasında değişen 8 levreğin çaparinin ucunda salkım gibi dizildiğini görünce heyecandan diğer köstekleri bağlamayı bırakıp acele bir şekilde hazırladığım takımı denize salladım. 25 m kadar salladığım çapariyi hiç aksiyon yaptırmadan ağır ağır sarmaya başladım. Takım 10 m önümdeki kayaların bitti sığlık alana geldiğinde ağırlaştı. Makinenin kolunu bir kaç tur bile çeviremeden oltanın ucundaki ağırlık ve patırtı iyice artınca daha fazla saramaz oldum. Takımı çok sığ ve kayalık olan dibe taktırmamak için kamışın ucunu yukarı kaldırıp ardından aşağı indirirken misinanın boşunu alarak çekmeye başladım. Biraz çektikten sonra her biri bir tarafa yüzmeye çalışan 4 levreği suyun yüzeyinde gördüm. Aynı taktikle çekmeye devam ederek önüme kadar gelen levrekleri kamışımın ucu iki büklüm olmuş şekilde kaldırıp dışarı aldım. Oltamın ucundaki tüm kancalar dolmuştu. Önümüzde gerçekten çok kalabalık bir sürü olmalıydı. Porsiyonluk boydaki levrekleri kovaya atıp bu büyük olayın tadını çıkartmak için vakit kaybetmeden oltamı tekrar salladım.
Özkan abi, Temel abi ve ben peşimiz sıra çaparilerimizin kancaları salkım saçak dolu halde levrek çektik. Levrekler istavrit gibi çapariye doluyordu. Bunca yıllık balıkçılık hayatımda daha önce böyle bir şeyi ne görmüş ne de duymuştum. Limit üstü olmasına rağmen oltamıza vuran balıklardan çoğunu geri salıp sadece en irilerini alıkoyuyorduk. Bu hareketimizle meradaki bazı balıkçılara örnek olduysak da bazıları ayırt etmeksizin oltalarına vuran tüm balıkları kovaya doldurmaya devam etti. Bölgenin yerli balıkçılarının anlattığına göre birkaç gün önceki fırtınada açıktaki levrek havuzlarından 2 tanesi patladığı için binlerce balık denize kaçmıştı. Bazı balıkçılar denize kum serpiştirip yemleme taklidi yaparak çiftlik kaçkını levrekleri toplamaya çalıştı. Gün boyu aralıklarla balık devam etti. Kayalık boyunca sıralanmış olan balıkçıların yakaladığı balıklara göre sürünün nerede olduğunu kolaylıkla anlayabiliyorduk. Saatler ilerledikçe balıkçıların kovaları tıka basa doldu. Kiminin yedek kovası vardı, kimi kovadan taşan balıkları poşetlere doldurdu, kimi yerlere attı, kimi de balıkları solungaç ve ağızlarından geçirdiği ağaç dallarına dizdi.
Bir müddet çapariyle levrek yakalamanın zevkini aldıktan sonra daha eğlenceli olduğunu düşündüğüm yöntemlerle denemeye karar verdim. Yanımda getirdiğim LRF takımımın ucuna taktığım çok hafif jigler ve silikon yemlerle denemeler yaptım. Bu avda daha önce deneme şansı bulamadığım LRF sahtelerimin bir çoğunu çalıştırma ve 3-12 g atarlı çok esnek bir kamış kullanarak yarım kiloluk levreklerle mücadele etme fırsatı da buldum.
Ava devam ederken, böyle bir avın tarihi bir değere sahip olduğu ve mutlaka fotoğraflamam gerektiği düşüncesine kapılıp avın başında çektiğimiz salkım saçak levreklerin fotoğrafını çekmediğim için pişmanlık duydum. Neyse ki av tüm hızıyla devam ediyordu. Sürünün geldiği bir ara Özkan abinin çaparisi tekrar balıkla doldu. Spin kamışının ucu şekilden şekile girerken tulum giyiyor olmasının avantajıyla dalgalara aldırış etmeden denize girdi. Aynı anda Temel abinin de çaparisi balıkla dolduğu halde olta atmak yerine fotoğraf çekme işine koyuldum. Özkan abinin dalgaların arasında mücadele edişini, çaparisini dolduran 6 levreği denizden çıkarmaya çalışırken düştüğü halleri ve Temel abinin oltasının ucundaki 7 levreği dışarı almasına yardım edişini kare kare fotoğraflayarak nadir gerçekleşen bu avın en özel anlarını ölümsüzleştirdim.
Her biri farklı yana yüzmeye çalışan 7 levreği dışarı almak gerçekten fiziki kondisyon gerektiren bir iş. Gün boyu çaparilerimizi dolduran levreklerle mücadele etmekten hepimiz perişan olduk. Zarar vermeden kancadan çıkardıktan sonra denize attığımız balıkların jilet gibi keskin yanak ve yüzgeçlerine maruz kalan ellerimiz kan revan içinde kaldı. Yakaladığımız onlarca levreğin arasından seçtiğimiz en iri balıklarla limitler dahilinde kovalarımızı doldurup erken saatte avı sonlandırdık. Böyle bir ava daha önce şahit olanınız var mı bilmem ama ben ve arkadaşlarım daha önce ne görmüş ne de duymuştuk. Avcılık açısından çok fazla bir değeri olmasa da bizim için yıllar sonra bile konuşacağımız farklı bir tecrübe oldu. Sonraki günlerde hiç birimiz çapariyle çiftlik kaçkını levrek peşinde koşmadık. Kim bilir belki yıllar sonra doğada hayatta kalmayı başaran birkaç tanesiyle tekrar karşılaşırız. O gün geldiğinde iyi olan kazansın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder