2012 eylül ayı benim açımdan son derece bereketli geçmişti. Samsun'da at-çek yöntemiyle lüfer ve sarıkanat yakalamanın keyfine fazlasıyla doydum. Sudan havalandırdığım lüferlerin havada çırpınırken çıkardığı “pırrr” sesi hala kulaklarımdan gitmiyor. Ekim ayının başında ise içim farklı bir balığı yakalama arzusuyla doldu. Senelik iznimin bir haftalık kısmını memleketim olan Amasya’da hayallerini kurduğum büyüklükte bir turna balığının peşinde koşarak geçirmeye karar verdim. Avlanacağım barajda eylül ayının ortalarında birkaç kişinin güzel turnalar aldığı ama son zamanlarda balığın kestiği haberini almıştım. Balığın çok seyrek olduğunu bilmeme rağmen hayallerimdeki trofe turnayı yakalamak için sabırla at-çek yapmaya kararlıydım.
Amasya’ya varmamın ertesi günü sabah 06:30’da Erdoğan Özen abimle tulumlarımızı giyerek ağaçların arasından suyun içinde olta atacağımız yere doğru ilerlemeye başladık. Bu av için makineme 0.28 mm’lik kaliteli bir misina sarmıştım. Aslında deniz avlarında kullandığım spin takımlarda çok daha ince misinalar kullanırım fakat bu barajda 10 kg’nin üzerinde turnalar yakalandığını bildiğim için işi garantiye aldım. Erdoğan abinin de, benim de misinalarımızın ucunda 3 numara klasik 24 g’lık kaşıklar takılıydı. Kaşıkları direk misinaya bağlamak yerine, turnanın kaşığın tamamını yutup dişleriyle misinayı kesmesini önlemek için kaşığın önünde 20 cm’lik çelik köstekler kullandık. Büyük bir heyecanla başladığım av, saatler geçtikten sonra sıkıcı bir hal almaya başlasa da kendime verdiğim sözü hatırlayarak pes etmeden ava devam ettim. Akşam hava kararana kadar birkaç kısa yemek ve dinlenme molası hariç sürekli at-çek yapmamıza rağmen tek bir balık bile vurmadı. Biraz şevkim kırılsa da bu tarz avların sabır gerektirdiğini bildiğim için ertesi sabah denemeye devam etme kararı aldım. Ertesi gün de sabah erken saatlerden öğlene kadar tek bir vuruş bile almadan at-çek yaptıktan sonra büyük bir hayal kırıklığı yaşayarak pes ettim.
Yorulmuş ve ümidimi kaybetmiştim. Bütün iznimi bu şekilde heba etmektense kalan günlerimi kendi geliştirdiğim kıyıdan jigging aksiyonuyla tatlı su levreğine deneyerek geçirme kararı aldım. Ertesi sabah 30-40 g’lık çeşitli jiglerle son derece bereketli bir tatlısu levreği avı gerçekleştirdim. Yakaladığım tatlısu levreklerinin boyutları bu barajın ortalamasının oldukça üzerindeydi. Ağırlıkları 200-350 g arasında değişen bu balıkları yakalamak çok keyifli olsa da, neden bu barajda yıllardır avlanmama rağmen daha iri levreklere hiç rastlamadığımı merak ediyordum. Sabahki keyifli avdan sonra turna aşkım yeniden alevlendi. Akşam suyunda kendimi yine göğsüme kadar suyun içinde kaşık atar halde buldum. Maalesef sonuç yine hüsran oldu.
Amasya’ya varmamın ertesi günü sabah 06:30’da Erdoğan Özen abimle tulumlarımızı giyerek ağaçların arasından suyun içinde olta atacağımız yere doğru ilerlemeye başladık. Bu av için makineme 0.28 mm’lik kaliteli bir misina sarmıştım. Aslında deniz avlarında kullandığım spin takımlarda çok daha ince misinalar kullanırım fakat bu barajda 10 kg’nin üzerinde turnalar yakalandığını bildiğim için işi garantiye aldım. Erdoğan abinin de, benim de misinalarımızın ucunda 3 numara klasik 24 g’lık kaşıklar takılıydı. Kaşıkları direk misinaya bağlamak yerine, turnanın kaşığın tamamını yutup dişleriyle misinayı kesmesini önlemek için kaşığın önünde 20 cm’lik çelik köstekler kullandık. Büyük bir heyecanla başladığım av, saatler geçtikten sonra sıkıcı bir hal almaya başlasa da kendime verdiğim sözü hatırlayarak pes etmeden ava devam ettim. Akşam hava kararana kadar birkaç kısa yemek ve dinlenme molası hariç sürekli at-çek yapmamıza rağmen tek bir balık bile vurmadı. Biraz şevkim kırılsa da bu tarz avların sabır gerektirdiğini bildiğim için ertesi sabah denemeye devam etme kararı aldım. Ertesi gün de sabah erken saatlerden öğlene kadar tek bir vuruş bile almadan at-çek yaptıktan sonra büyük bir hayal kırıklığı yaşayarak pes ettim.
Yorulmuş ve ümidimi kaybetmiştim. Bütün iznimi bu şekilde heba etmektense kalan günlerimi kendi geliştirdiğim kıyıdan jigging aksiyonuyla tatlı su levreğine deneyerek geçirme kararı aldım. Ertesi sabah 30-40 g’lık çeşitli jiglerle son derece bereketli bir tatlısu levreği avı gerçekleştirdim. Yakaladığım tatlısu levreklerinin boyutları bu barajın ortalamasının oldukça üzerindeydi. Ağırlıkları 200-350 g arasında değişen bu balıkları yakalamak çok keyifli olsa da, neden bu barajda yıllardır avlanmama rağmen daha iri levreklere hiç rastlamadığımı merak ediyordum. Sabahki keyifli avdan sonra turna aşkım yeniden alevlendi. Akşam suyunda kendimi yine göğsüme kadar suyun içinde kaşık atar halde buldum. Maalesef sonuç yine hüsran oldu.
Tatilimin dördüncü günü sabahı yine muhtelif jiglerle keyifli bir tatlısu levreği avına başladım. Havada sürtünmesi çok az olan bu jigleri ciddi mesafelere atabiliyordum. Standart boylarda epey bir tatlısu levreği aldıktan sonra neredeyse 100 metreye yakın bir mesafeye gönderdiğim jige sağlam bir balık yapıştı. Kendi türüne göre hatrı sayılır bir mücadeleden sonra kenara getirdiğim balığı görünce bu barajda gördüğüm en büyük tatlısu levreğini yakalamış olduğumu fark ettim. Kıpkırmızı kanatlarıyla çok yakışıklı ve tombul bir levrekti bu. Eve döndükten sonra tarttığımda 667 g’lık bu balığın Ankara’da yakaladığım 1300 g’lık balıktan sonra hayatımın en büyük ikinci tatlısu levreği olduğunu öğrenecektim.
Bu balıktan sonra keyfim biraz yerine geldi. Saat henüz sabahın 10’uydu ve güne trofe bir tatlısu levreği yakalayarak başlamıştım. Belki de şansım döndüğü için bugün hayallerimin turnasını yakalayabilirim diye düşündüm. Hemen arabaya atlayıp turna merama geri döndüm. Fakat bu sefer kullandığım kaşığı değiştirerek deniz avlarında vazgeçilmezim olan 22 g'lık kaşıkla denemeye başladım.
At-çeke başlayalı henüz 15 dk olmuştu ki aniden kaşık olduğu yerde mıhlandı. Bir anlık kaşığın dibe takıldığını düşündüysem de oltanın ucundakinin dev bir balık olduğunu anladım. Balık suyun içindeki ağaçlara çok yakın bir yerde yapıştığı için beni çetin bir mücadele bekliyordu. Eğer balık ağaçların içine girerse misinayı kestirip koparması işten bile değildi. Mücadele çok kısa sürdü. Maalesef korktuğum başıma geldi ve turna ağaçların arasına yatarak misinayı koparmayı başardı. Balıkla mücadele esnasında aşırı heyecanlanmama rağmen ne zaman büyük bir balık kaçırsam soğuk kanlı kalmayı başarmışımdır. Bu sefer de yanımda mücadelemi izleyen balıkçıdan daha az üzüntümü belli ederek tulumumun cebindeki kutudan çıkardığım yedek çelik tel ve kaşığı takarak ava devam ettim. Aradan çok zaman geçmeden bir balık daha yapıştı. Bu sefer ağaçlık bölgeden uzakta yapıştığı için mutluydum. Ağır, ağır makarayı sarmaya başladım. İçimden balığın büyüklüğü hakkında tahminde bulunmaya çalışırken yaklaşık 3 kg’lik bir turna tüm asaletiyle suyun dışına fırlayıp vücudunu silkeledi. Bu hareketiyle kaşığı ağzından atacak diye paniklediysem de korktuğum olmadı. Balık hala oltanın ucundaydı. Oltayı bir miktar sardıktan sonra yine suyun dışına fırladı. Hala oltanın ucunda olduğuna göre kanca sağlam takılmıştı. Suyun dışına fırlamaları hariç suyun içindeyken balık tahmin ettiğimden daha sakin bir şekilde yaklaşıyordu. Yanımdaki balıkçı suyun içindeki ağaçlardan birinin dalına astığım kepçeyi alarak yardıma geldi. Ona sakin bir şekilde kepçeyi suyun içinde tutmasını söyledikten sonra balığı usulca kepçenin içine sokmayı başardım. Her güzel avdan sonra yaşadığım tarif edilmez bir mutluluk sardı içimi. Derisindeki ve yüzgeçlerindeki desenlerin güzelliğine bir kez daha hayran oldum. Artık başka balık yakalamasam da olurdu. Hayallerime ulaşmanın rahatlığıyla kısa bir süre daha deneyip avı sonlandırdım. O günden itibaren favori lüfer kaşığım turna avında da vazgeçilmez kaşığım oldu.
Beşinci gün sabahı da ilk olarak kıyıdan jigging yöntemiyle tatlı su levreğine denedim. Kısa sürede yemelik balığımı yakaladıktan sonra avı sonlandırarak önceki gün turnaları aldığım yere gittim. Yarım saatlik kısa bir bekleyişten sonra bir balık daha yapıştı. Şükürler olsun ki aynı boydaki bu turnayı da kepçenin içine sokmayı başardım. Uzunca bir fotoğraf çektirme faslından sonra avı sonlandırarak evin yolunu tuttum. Tatilimin son gününde de öğlene kadar aynı merada turnaya denedim. 1.5 kg’lik bir turna alıp, biraz daha büyüğünü suyun dışına fırladığı sırada kaçırdım.
Amasya’da birbirinden keyifli balık avlarıyla geçirdiğim tatilimden Samsun’a dönüş yolunda üzerimde tatlı bir yorgunluk vardı. Samsun’a döner dönmez ilk işim albümümün en güzel parçaları arasına girecek olan turna ve tatlı su levreği fotoğraflarını bastırmak oldu. Her ne kadar bu tatilimde yakaladığım balıklar çok iri trofeler olmasa da benim için her zaman farklı bir anısı olacağına inanıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder