29.09.13 - Cuma akşamı yoğun ve yorucu bir mesainin ardından biraz da geç yatınca cumartesi sabahı 05:00'da çalan telefonumun alarmı beni yataktan kaldırmaya yetmedi. Bir gün aradan sonra pazar sabahı dinç ve enerjik bir şekilde uyanıp kendimi deniz kenarına attım. Diğer günlerin aksine su üstünde hiç bir hareket yoktu. Hava aydınlanmadan başladığım maket balık denemelerimden sonuç alamayınca 06:10'da 22 g'lık favori kaşığımla denemeye başladım. Çok geçmeden bir vuruş aldıysam da 5 m bile saramadan balık kurtuldu. Vakit kaybetmeden denemeye devam ettim. Saat 06:36'da çok uzakta bir vuruş daha aldım. Balığın suyun dışına vurmaması için kamışın ucunu olabildiğince suya sokup boşluk vermeden sarmaya başladım. Yarı yolda oltanın ucundaki ağırlık hafifleyince balığın kıyıya doğru yüzdüğünü anladım. O kıyıya doğru fişeklerken ben de süratle misinanın boşunu aldım. Tahmin ettiğim gibi kıyıya 5 m kala balık yön değiştirip tekrar basmaya başladı. O esnada kendini suyun dışına atıp müthiş bir hızla vücudunu silkeledi. Lüferin en etkili kurtulma taktiği işe yaramamıştı. Balık hala kaşığın ucundaydı. Bir kaç tur daha sarıp balığı arkama fırlattım. Otların arasına düşünce savaşı kaybettiğini anladı. Sarı gözleriyle bana bakarken hırsından dişlerini sıkıyordu. Sonra birden yüzüm ona tanıdık geldi. Geçtiğimiz sene bu günlerde bir kez daha karşılaşmıştık. Onu incitmeden kancadan çıkarıp suya bırakırken "büyü de gel" deyişimi hatırladı. Sıktığı çenesi gevşedi. Bakışlarına sinirden çok vakur bir ifade yerleşti. Bu bakış, kaderine razı olmanın bakışıydı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder