10 Aralık 2013 Salı

Tekdir ile Uslanmayanın Hakkı...

Samsun'da 2013 lüfer sezonu bitti biteli aklımda tek bir balık vardı. Aslında Samsun'a tayinimin çıktığı 2011 yazından beri aynı balığı yakalamayı hayal ettiğim halde bu zamana kadar peşinden koşmamış, balığın bir şekilde kendiliğinden bana gelmesini beklemiştim. Oysa ki bu balık öyle tembel tembel oturup başka balıkların peşinde koşanların oltasına şans eseri vuracak bir balık değilmiş. Özel ilgi ve alaka beklermiş. Doğru zamanda, doğru yerde, doğru yem ile sırf kendisi için sabırla bekleyenlerin oltasına vururmuş. Oltaya vurduğu zaman da balıkçının en küçük bir hatasını bulduğu anda affetmez, sağlam olmayan misinaları koparır, zayıf kancaları dümdüz edip kaçarmış. Kolay bir balık değilmiş sizin anlayacağınız.

Karadenizliler bu balığa kötek der. Yıllar önce İzmit körfezinde yakaladığımda adının minekop olduğunu öğrendiğim bu balığa Samsun'da yaşadığım 3 yıl içerisinde ben de kötek der oldum. Aynı balığa Akdeniz Bölgesin'deki balıkçıların verdiği isimse karakulak. Bu ismi solungaç kapağının üzerindeki siyah lekeden alıyor. Kötek denmesinin mantığını ise anlamış değilim. Ziya Paşa bir şiirinde "nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir." demiş. 20 kg'a kadar büyüyebilen bu dev balığın ismi bu şiirdeki ile aynı anlamda kullanılmış olabilir mi acaba?

Köteğin öyle tembel tembel evde oturarak, güzel havalarda en yakın sahilden salladığım yemli takımlara vurmayacağını anlamam biraz zaman aldı. Samsun'dan lüfer sürülerinin tamamen çekildiği kasım başından itibaren nicedir hayalini kurduğum Karadeniz'in ağır abisini yakalamanın planlarını yapmaya başladım. Nadir bulunan balıkların avında başarılı olmanın birinci kuralı doğru mera seçimidir. Boşa kürek çekmemek için köteğin yaşam alanlarını araştırıp halen av verdiği meralarda sabırla denemeliydim. Lüfer sezonu boyunca Özkan Gadiş abimle uzun olta çektiğimiz doğal dökmelik meranın üzerinde dolaşırken sürekli mevzu kötekten açılırdı. Ben sordukça Özkan abi anlatır, üzerinde uzun olta çektiğimiz merada yıllar önce yaptığı kötek avlarını, botu sürükleyen, misinaları patlatan dev köteklerin hikayesini dinledikçe heyecanlanırdım.

Daha bir kaç sene öncesine kadar çok bol ve büyük köteklerin avlandığı bu meradaki kötek popülasyonu son bir kaç yıl içinde ciddi biçimde azalmış. Özkan abinin tespitine göre bu azalmanın sebebi doğal dökmeliğin üzerinin dibe takılıp kopan ağlarla örtülmüş olması. Koca koca eşkinalara, köteklere ev sahipliği yapan mağaraların, aç gözlü insanların bıraktığı ağlar yüzünden kapanmış olduğunu öğrenince üzüldüm. Ama yine de deniz canlılarının değişen şartlara ne kadar çabuk uyum sağladığını bildiğim için aynı merada hala güzel kötekler yakalanabileceğinden umutluydum. Hem kim bilir daha ne balıklar vardı bu merada? Uzun oltayla canlı zargana çekerken yakaladığımız levrekleri, Metin Kaptanın zarganasına vuran 1800 g'lık eşkinayı , Özkan abinin anlattığı dişleri dökülmüş tabak gibi isparileri düşününce dökmelikte yemli yapma isteğim daha da arttı.

Derinliği 8-10 metreyi geçmeyen merada küçük bir fırdöndü üzerinde 10 g'lık gezer kurşun ve altında 1 metre köstek ucunda 3 numara çelik kanca olan basit bir takımla denemeye karar verdim. Misina kalınlığı konusunda ise Özkan abi ile bir türlü uyuşamadık. Ben her türlü balık avında kullanılabilecek en ince misinayı kullanmaktan yana olduğum için bu avda 0.28 mm'lik monoflament misinanın yeterli olacağını savundum. Özkan abi'nin şiddetle savunduğu en az 0.35 mm'lik misina fazla kalın olduğu için avcılığı düşüreceğini düşünüyordum. Özkan abiye göre ise benim kullanmayı planladığım 0.28 mm'lik misinanın iri bir kötek karşısında hiç şansı yoktu. Özkan abi haklı olabilirdi. Bu denli kayalık bir merada kötek gibi sert bir balıkla mücadele etmenin zor olacağı kesindi ama ben yine de kendi bildiğim gibi yapmaya karar verdim.

Dökmelik üzerindeki ilk yemli avımız çok hareketli geçti. Botumuzu Özkan abinin belirlediği bir kerterizde 2 adet kaldırım taşıyla sabitledikten sonra kendi hazırladığımız yemli takımları iri boy canlı tekeler ile yemleyip denize koyverdik. Akşam üzeri başlayıp hava karardıktan 1 saat sonra sonlandırdığımız avda bolca ispari ve çok iri sayılmayacak bir kaç eşkina yakaladık. Sadece en iri isparileri ve kancayı yutan eşkinaları alıkoyup onlarca balığı geldikleri yere iade ettik. Özkan abinin misinayı tuttuğu elini aşağı çekecek kadar sağlam asılıp oltadan kurtulan balığın ne olduğunu ise asla öğrenemeyeceğiz. İstediğimiz büyüklükte eşkinalar ve kötekler yakalayamasak da son derece keyifli bir av geçirip umudumuzu sonraki avlara taşıdık.




Yasemin Hanım ve sudan yeni çıkmış balıklar... 

Kasım ayının başında gerçekleştirdiğimiz ilk yemli avımızdan sonra işlerimiz ve hava müsaade ettiği müddetçe aynı merada yemli takımlarla avlanma devam ettik. Çok şükür ki bereketli meramız bizi hiç boş çevirmedi. Halk arasında kakara kukara diye tabir edilen, ispari, izmarit, istavrit gibi çok büyük olmayan karışık balık türleriyle kovalarımızı limitler dahilinde doldurduk. Yazılı hani, eşkina ve lapin gibi güzellikleriyle denizlerimize renk katan türlerin Karadeniz'de bu kadar bol olmasına hem şaşırdık hem de sevindik. Zaman zaman yemli takımlarımız sudayken dökmeliğin üzerinde oynak yapan dev levreklerin cazibesine kapılıp peşlerine düştük. Sonuç olarak kötek hedefiyle çıktığımız yemli avlardan kovalar dolusu balıkla dönmemize rağmen hedefimize ulaşamadık.






1 Aralık Pazar sabahı da güzel havayı fırsat bilip Özkan abi ile yemliye denemeye karar verdik.  Saat 08:00 gibi botumuzun bağlı olduğu liman içinde buluşup avda kullanacağımız tekeleri çıkarttıktan sonra "Vira bismillah!" deyip olta atacağımız dökmeliğe doğru açıldık. Denize açılmadan önce Özkan abi ile ortak bir karar almıştık. Ne olursa olsun kötek hedefimizden şaşmayacaktık. Bundan önceki avlarımızda kısa sürede beklemekten sıkılıp ya kakara kukara yakalamak için yemlerimizi küçültüyor ya da demir toplayıp muhtelif canlı ve sahte yemlerle levreğe sürütme yapıyorduk. Bu defa çok istisnai bir durum olmadığı sürece başka balığa yönelmeyeceğimize söz verip oltalarımızı suyla buluşturduk.

0.28 mm'lik 2 köstekli dip takımımın kancalarını yem kovasındaki en iri tekelerle yemlediğim halde olta suya iner inmez kakara kukaralar yemlere hücum etti. Oltalarımıza ilk gelenler gayet iri bir ispari ve yazılı hani oldu. Her iki balığı da denize salıp ava devam ettik. İri ve canlı teke izmaritleri oltadan uzak tuttuğu halde iri isparilere, yazılı hanilere, iskorpitlere ve yöre halkının govit dediği yassıkafa kayabalıklarına yem olmaktan kurtulamıyordu. Kakara kukaraları oltadan uzak tutmak için her bir kancaya çift teke takarak denemeye başladım. Çift tekeyi takınca kakara kukara vuruşları seyreldi. Bir ara spin kamışımın ucu aşağı doğru yavaşça esnedi. Tasmalamak için kamışın ucunu sertçe kaldırdığımda olta dipte mıhlanıp kaldı. Anlık bir heyecan yaşadıktan sonra oltamın dibe takıldığını anladığım halde kamışın ucunu iyice büküp Özkan abiyi işletmeye karar verdim. Özkan abi heyecanla kepçeye sarıldıktan sonra numara yaptığımı anladı. İkimiz de bastık kahkahayı.

Öğlene doğru yemlerimizi yiyen kakara kukaralardan sıkılmaya başladıysam da kendime verdiğim sözü hatırlayıp sabırla beklemeye devam ettim. Zaten Özkan abinin apartman toplantısı, benim de başka işlerim olduğu için 12:30'da avdan dönmeyi kararlaştırmıştık. Saatimi kontrol ettim. Saat 12:01'i gösterirken yem kovamızda hala epey teke olduğunu fark ettim. Yem tasarrufu yapmamıza gerek yoktu. Kovadaki en iri tekelerden 4 tanesini alıp kancalarımı çifter çifter yemledikten sonra aşağıya sarkıttım. 1-2 dakikalık bir bekleyişten sonra oltamın ucu hafifçe eğildi. Tasmayı vurduğumda olta yine dipte mıhlanıp kaldı. Bu defa dibe takılmamıştı. Hayalini kurduğum balıkla nicedir tatmak istediğim mücadeleye kavuşmuştum nihayet. Tasmayı taktığım andan itibaren kamışımı iki büklüm yapan balık sürekli aşağı doğru basıyordu. Bir süre balığı çekmek yerine makinemden aldığı kalamayla yorulmasını bekledim. 30 saniye boyunca çok hızlı kalama alan balık biraz sakinleşir gibi olunca temkinli bir şekilde çekmeye başladım. Başını yukarı çevirdiğim balığı ağır ağır suyun yüzeyine yaklaştırmaya çalışırken bir kez daha fişekleyip dibe daldı. Fişekleme mesafesinin kısalığından balığın yorulduğu belliydi. Yorulan balığı sakince çekip yüzeye çıkartmayı başardım. Özkan abi yüzeyde hareketsiz yatan balığı kepçeleyip botun içine alınca derin bir "oh!" çektim. Mücadelenin heyecanıyla dizlerim titrerken hayranlıkla kepçenin içinde yatan balığı seyrediyordum. Bembeyaz gövdesinin üzerindeki altın sarısı şeritleri ve yelpaze gibi açtığı yüzgeçleriyle tam da hayallerini kurduğum güzellikte bir kötekti.




Ben bu satırları yazarken hava tahmin siteleri Karadeniz'de tam fırtına ve yer yer 7 metre dalga uyarısı yapıyor. Samsun'a yılın ilk karı yağmaya başladı. Sürekli penceremden sokak lambasının ışığına bakıp düşen kar tanelerinin çoğalmasını ve sokakların beyaza bürünmesini bekliyorum. Bu güzel kış gecesinde soğuğu ve dev dalgaları dert etmesem de aklımın bir köşesinde hep botu sürükleyen kötekler var. Fırtına dininceye kadar sıcacık evimde huzurluyum. Deniz durulduğunda ise soğuktan uyuşan parmaklarla yem takmaya devam...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder