Balıkçılığın en güzel yanlarından biri de her avın kendine has bir tadının olmasıdır. Birbirinden farklı renk, vücut formu ve davranış özelliklerine sahip milyonlarca balık türünün her birinin ayrı güzelliği olduğu gibi her balığın her insana yaşattığı zevk de aynı değildir. Kimi balıkçı için avcılık değeri olmayan bir balık türü başka bir balıkçının hayallerini süsleyebilir. Benim için doğru yöntemle yakalandığı taktirde en küçük balık bile değerlidir. Vücuduma anlık adrenalin miktarını ölçebilecek bir cihaz bağlasalar LRF takımıyla yaptığım iskorpit avında bazı lüfer avlarıma kıyasla daha fazla heyecanlandığımı görürler. Ama bazı avlar vardır ki yaşattığı heyecan başka avlarla mukayese bile edilemez. Yakalanma anında duyulan aşırı heyecanla birlikte ani bir adrenalin patlaması yaşanır. Kalp atışları hızlanır, kan basıncı yükselir, göğüste yanma ve dizlerde titreme meydana gelir. Oltanın ucundaki insandan daha kuvvetli olan balıkla çoğu zaman dakikalar süren heyecan dolu ve yorucu mücadeleler verilir. Her zaman yaşama şansı bulamadığımız bu tarz büyük balık avlarının zevki bambaşkadır. 2011 baharında Alanya'da geçen bu hikaye de böyle bir avın hikayesi.
2010 yılında mezun olduktan sonra 7 ay süreyle mesleki eğitim kursu gördüğüm Antalya'da Akdeniz'e özgü bir çok balık türünü yakalama şansı buldum. Bu dönem içerisinde fırsat bulabildiğim bazı haftasonları Alanya'dan kalkan tekne turları ile dikey seğirtme ( Vertical Jigging ) yöntemini de tecrübe etmeye çalıştım. 150-200 g ağırlığındaki jiglerle 60-120 m arasındaki derinliklerde gün boyu denemeler yaptığım 2 avda hiç bir balığı kandıramasam da yılmadan denemeye devam ettim. 3. jigging turunda da öğlene kadar teknedeki 5 kişiden balık alabilen olmadı. Yer değiştirerek ava devam ederken sonarda balık tespit ettiğimiz bir uçurumun üzerinde durup jiglerimizi 80 m derinliğe gönderdik. Jiglerimiz dibe iner inmez kendimize özgü aksiyonlara başlayarak sonar ekranında gördüğümüz balıkları kandırmaya çalıştık. Aksiyon yaptırarak dipten bir miktar yukarıya kaldırdığım jigimi tekrar dibe indirip jigging aksiyonuna devam ettim. Ben 150 g'lık jigime aksiyon yaptırırken teknenin kıç tarafında duran Mustafa Kaptan'dan "Aldım!" diye bir ses yükseldi. Mustafa kaptanın oltasının bükülmesine bakılırsa sağlam bir balık almışa benziyordu.
Gözüm Mustafa Kaptanın üzerinde dalgın ve özensiz bir şekilde jigging aksiyonuna devam ederken oltamın ucu muazzam bir kuvvetle büküldü. Hiç beklemediğim bir anda gelen bu vuruşla heyecandan yüreğim yerinden fırlayacak gibi oldu. Olayın şokunu atlatır atlatmaz "Ben de aldım!" diye bağırdım. Balık o kadar sağlam basıyordu ki oltayı biraz gevşek tutsam elimden fırlayıp gidecek gibiydi. Aşırı heyecan ve balığı kaçırma korkusuyla vücudum adrenalinle doldu. O zamana kadar oltanın ucunda hissettiğim en kuvvetli balıktı bu. Kamışım iki büklüm olmuş halde sürekli makaramdan ip boşalıyordu. 10 dakika boyunca sürekli aşağı basıp kalama alan balık yorulma emareleri göstermeye başlayınca ağır ağır sarmaya başladım. Biraz sakinleşir gibi olan balığı bir miktar yukarı çektikten sonra tekrar aşağı basıp kalama aldı. Balık kah aşağı basıp kah teslim oluyordu. Mustafa Kaptan'la aynı anda oltamızın ucundaki balıklarla mücadele ederken "Balık çok yukarıda yapıştı, kuzu mu bu?" diye sorduğumu hatırlıyorum. Jigging turlarına çıkarken en büyük hayalim Antalya yöresinde kuzu denilen sarı kuyruklardan ( Seriola dumroli ) iri bir tane yakalamaktı. Mustafa kaptanın "Kuzu, kuzu!" cevabını duyunca daha da heyecanlandım. Balığı kaçırmaktan çok korktuğum için balık hala çok derinde olduğu halde teknedeki diğer balıkçılardan kakıcı hazır etmelerini rica ettim.
15 dakikalık bir mücadeleden sonra balığı bir miktar tekneye yaklaştırmayı başardım. İyice yorgun düşen balık artık hiç kalama almadan ağır ağır yüzeye çıkıyordu. 0.40 mm'lik örgü misina bitip 0.70 mm'lik monoflament şok misinasının makinenin içine girdiğini görünce balığın yüzeye çıkmasına 20 metre kaldığını anladım. Tam o esnada Mustafa kaptan "Allah kahretsin, kaçırdım ben!" diye bağırdı. O kadar uğraştığı balık gitmişti. Artık balıkla mücadele eden bir tek ben kalmıştım. Balığı kaçırdıktan sonra Mustafa kaptan da yardım etmek için yanıma geldi. Artık Akdeniz'in berrak sularının derinliklerinden daireler çizerek yüzeye yaklaşan balığı görebiliyorduk. Kocaman pırıl pırıl gövdesiyle çok yakışıklı bir kuzuydu oltanın ucundaki. Hayallerimdeki balığa kavuşmama çok az kalmıştı. Sakin bir şekilde sarmaya devam edip balığı tamamen suyun yüzeyine çıkarınca Mustafa kaptan kakıcı solungacından takıp teknenin içine aldı.
O an neler hissettiğimi tahmin edersiniz. Bir anda onca yorgunluk, umutsuzluk ve korkudan eser kalmadı. Yıllardır hayalini kurduğum kuzu teknenin içinde yatıyordu. Amacıma ulaşmıştım. O an tek düşündüğüm şey yerde yatan balığı kucağıma alıp fotoğraf çektirmekti. Ben de öyle yaptım. 19 Mart 2011 tarihinde yakaladığım bu kuzunun fotoğrafları halen albümümün en güzel fotoğrafları arasındaki yerini koruyor...
"Seriola dumerili"
YanıtlaSil