27 Ocak 2014 Pazartesi

Neye Niyet Neye Kısmet - 4

Karadeniz ve Marmara'da kıyıdan atıp çektiğimiz bir kaşığa vurabilecek avcı balık sayısı çok sınırlıdır. Lüfer, levrek, kıyıya inmiş bir palamut, iştahlı bir zargana, azman istavrit, çok istisnai olmak üzere de kırlangıç, kalkan veyahut iri bir eşkina... Ege ve Akdeniz'de atıp çektiğimiz bir kaşığa ise envai çeşit balık vurma ihtimali vardır. Saymaya başladığınızı duyar gibiyim. Boşuna uğraşmayın, Kızıl deniz göçmeni türleri de ilave edersek hiçbirimiz işin altından kalkamayız. Ben de yazının başında yazmaya niyetlenip sonrasında vazgeçtim. Zira sadece bu türler bile başlı başına bir kitap olur. Zaten kırk yıl düşünsek de 2010 Aralığında Antalya'da yakaladığım balık aklımıza gelmezdi. 

2010 Kasım başından 2011 Haziran başına kadar Antalya'da yaşadığım süre içerisinde iş yoğunluğum bugünküne göre çok daha düşüktü. Ömrümde ilk defa yaşayıp avlanma fırsatı bulduğum bu güzel Akdeniz şehrinde hava müsaade ettiği sürece hemen hemen her gün olta attım. 16 Aralık öğleden sonrası da liman içindeki kumluk bir meradan 20 g'lık ince uzun yapılı bir kaşıkla at-çeke başlamıştım. İlk yarım saat hiç bir takip ya da vuruş almadan atıp çektim. Sıkılıp yer değiştirmek üzereyken kaşığım 15 m önümde dipteki bir engele takıldı. Oltayı takıldığı yerden kurtarmak için asılınca oltanın ucundaki şeyin hareket ettiğini fark ettim. Tam emin olmak için kamışın ucunu yukarı kaldırıp balığın kafa darbelerini hissetmeye çalışırken kamışımın ucu öyle bir eğildi ki neredeyse olta elimden fırlayacaktı. Yine bir adrenalin patlaması yaşadım. Mücadele başlamıştı. Oltanın ucundaki ne olduğunu bilmediğim balık o  kadar kuvvetliydi ki durdurmama imkan yoktu. Makinemden yavaş ama sürekli olarak misina boşalıyordu. Tuhaf şekilde yavaş ilerliyordu balık. Balık kıyıdan açığa yüzmek yerine kıyıya paralel hareket ettiği için bir yandan balıkla mücadele ederken bir yandan da kayaların üzerinde düşmemeye dikkat ederek balığın peşi sıra ilerliyordum.

Oltanın ucundaki yavaş hareketli devle mücadele ederken aklımdan bir sürü düşünce geçiyordu. Neydi acaba oltanın ucundaki? Keler gibi kumluk meralarda yaşayan bir köpek balığı mıydı, yoksa mücadelesini bilmediğim Akdeniz'e özgü bir trofe miydi? Öğrenebilmemin tek yolu balığı görmekti ama balık kolay kolay yorulacağa benzemiyordu. Mücadeleye başlayalı 20 dakika olduğu halde balığı görememiştim. Daha fazla sabredemeyip misinayı kopartmayacak şekilde biraz asılmaya karar verdim. İçi su dolu koca bir çuval gibi ağır olan balığı zorlana zorlana kıyıya yaklaştırmayı başardığımda gördüğüm balık karşısında biraz hayal kırıklığı yaşadım. Oltanın ucundaki balık devasa bir kazık kuyruktu. Kaşığım şans eseri kanadına takılmıştı. Daha önce hiç canlısını görmesem de kuyruğunun üstünde 2 adet zehirli dikeni olan bu vatoz türünü tanıyordum. 1.5 m'ye yakın kanat açıklığıyla uçan halıyı andıran bu balığı suyun dışına nasıl alacağımı düşünmeye başladım. Balığı görmesine görmüştüm ama henüz yorulmamıştı. Bütün kuvvetiyle kanatlarını çırparak tekrar kıyıdan uzaklaştı. Balığı görmüş olmanın rahatlığıyla sakince düşünüp bir yöntem buldum. Liman içindeki gemilerin kancalı gönderleri yardımıyla balığı ağzından yakalayarak dışarı alabilirdim. Uygulamada çok zor bir yöntem olsa da 35 dakikalık mücadelenin sonunda balığı dışarı almayı başardım.



Aynı balık bugün oltama vursa bir şekilde oltadan kurtarıp zarar görmeden denize dönmesini sağlardım ama o güne kadar yakaladığım en büyük balıklardan biri olan bu kazık kuyruğu fotoğraflayıp ağırlığını öğrenme isteğim ağır bastığı için alıkoydum. Tartıya sığdırmakta bile zorlandığım 10.5 kg'lık bu kazık kuyruk gibi bir başkasıyla karşılaşmamızın daha sportif olacağı kesin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder