25 Ocak 2014 Cumartesi

Geçmiş Avlardan: 29-31 Ekim 2010

28 Ekim öğleden sonrası belki de hayatımın en maceralı yolculuğuna sahne oldu. Saat 17.20'deki Bodrum uçağı için 2'de evden çıkışım, yağmur ve fırtına altında havaalanına giden otobüsü 45 dakika bekleyişim, yoğun trafik yüzünden son saniyede uçağa yetişmem, türbülanstan bildiğim tüm duaları okutan bir uçuş, ve son aşamada bagajımın uçaktan çıkmaması sonucunda havaalanında 1,5 saat boyunca İstanbul'dan gelecek diğer uçağı bekleyişim, insana hayatın anlamını sorgulatan türden olaylar zinciriydi  Bu kadar aksiliğin ardından eve vardığımda ne ertesi günkü avı planlayacak, ne de av için gerekli hazırlıkları yapacak enerjim kalmıştı. Son bir çabayla makinelerdeki naylon misinayı örgü misina (Berkley Fireline Crystal 6 LB) ile değiştirip yastığa kafamı koydum.

Sabah alarmım çaldığında hava henüz aydınlanmamıştı. Dışarıdan rüzgarın uğultusu geliyordu. Sıcacık yorganım önceki günün yorgunluğunu da bana hatırlatarak aklımı çelmeye çalışıyordu. Dışarının durumuna bakılırsa değil olta atmak, ayakta durmak dahi kolay olmayacaktı. Kendimi uzun ikna çabalarımın sonucunda 6.45 gibi yataktan çıkıp hazırlandım. Hiç yoktan bir şansımı deneyip gelecektim. Sahile inip planladığım noktaya vardığımda işimin düşündüğümden de zor olduğunu farkettim. Sahteyi istediğim yere göndermem çok zordu. Birkaç atış denedim, baktım olacak gibi değil, yer değiştirmeye karar verdim. Daha sakin ve daha rahat atış imkanı bulabileceğim iskele tarafına yöneldim. İskeleye vardığımda iskelenin ayaklarının çevresinde kum gibi gümüş balığı sürüleri olduğunu farkettim. Balıkları buraya bir şeylerin sıkıştırmış olduğu belliydi. Açığa yapmış olduğum ilk atışlarımda zargana takipleri aldım. Ardından kıyıya doğru su üstü sahtelerle yaptığım atışlarda sahtenin arkasından bir kaç kez balık patladı. Av zevkli geçiyordu, ancak henüz kıyıya balık çekebilmiş değildim. İyiden iyiye yükselen güneş ümitlerimi azaltmaya başlamıştı. Bir anda arkamda gümüş sürülerinin su üstüne sıçramaya başladıklarını farkettim. Kullandığım su üstü sahteyi değiştirip balığın oynak yaptığı bölgeye paralel bir atış yaptım. Daha 7-8 tur sarmadan ani bir vuruş aldım... balık oltadaydı. Örgünün ucundaki ek bedeni sıradan 0,25 misinadan yapmıştım ve yanımda kepçe yoktu. Balık kuvvetliydi, dikkatli olmam gerekiyordu. Bunun yanı sıra iskele ayakları ve tonoz halatları da balığı sürekli kontrol altında tutmamı gerektiriyordu. Balığın bir yandan misinaya fazla yük bindirmesini engelleyip, diğer yandan ilişkenden uzak tutmam, öte yandan da kepçesiz elimle alabilecek kadar da yormam lazımdı. Balık bu arada sürekli önümden bir o yana, bir bu yana geçiyor ama tam olarak ne olduğunu seçemiyordum. Orta boyun biraz üstü bir levrek olduğunu sandım ilk anda. Sonrasında balık yüzeye yaklaşınca bunun bir akya (çıplak) olduğunu gördüm. Kalamayı açıp balığı gerektiği yerde dizginleyip, 3-4 dakikalık sürede balığı hareketsiz duruma getirecek kadar yordum. İskelenin diğer ucunda balık tutan başka bir arkadaş mücadeleyi görüp oltayı taktığımı zannedip yanıma geldi. Balığı yorduktan sonra oltayı ona teslim edip, iskeleden yarı belime kadar eğilerek balığı tutup çıkardım. Balık çok büyük olmasa dahi geçen sefer tutmuş olduğum akya palazının bir gömlek üstüydü. O kadar hareketliliğin sonrasında o çevre için avın bittiği belliydi, üç beş atış daha yapıp balıkla birlikte evin yolunu tuttum.


Balık çok büyük olmasa dahi geçen sefer tutmuş olduğum akya palazının bir gömlek üstüydü.

İskelenin altındaki gümüş balıklarından arta kalanlar...

Fırtınanın iyice şiddetlenmesi yüzünden o gün tekrar balığa çıkmadım. Ertesi sabah önceki günün morali ve dinlenmişliğiyle bu sefer çok daha rahat kalktım. Evden çıkarken yanıma önceki gün almış olduğum ancak çoktan ölmüş mamunları da kokmasın diye aldım. Rüzgar yine şiddetliydi ama bu sefer iskele çevresindeki gümüş sürülerinden eser yoktu. Hava tamamen aydınlanana kadar her türlü sahtemi denedim ancak sonuç alamadım. Bunun üzerine ben de yemli takımla şansımı denemeye karar verdim. İlk atışımda güzel bir vuruş alıp çekmeye başladım. Oltanın ucunda bir lidaki, bir de dil balığı vardı. Sonraki denemelerimde gelen giden olmadı, ben de yarım saat kadar sonra balıkları denize iade edip eve döndüm.

Oltanın ucunda bir lidaki, bir de dil balığı vardı. Dil balığı oltaya gelir gelmez, lidaki ise av sonunda denie iade edildi.

Dil balığının muhteşem deseni..
Kedi ulaşamadığı balığa mundar der

Öğleden sonra hava biraz durgunlaşınca tekneyle açılmaya karar verdik. Ereğli'den tekneyi getireli aylar olmuş, ancak ev işleri, yaz sıcağı derken tekneyi denize indirmek Ekim ayı başını bulmuştu. Benim için siftah da bugüne kısmetmiş. Koyun dışı hala çok çalkantılı olduğu için koyun içinde kıyıya yakın noktalarda yemli oltayla eğlencelik av yaptık. Yemimiz kokmuş mamundu. Yakaladığımız tüm balıkları (karagözler, minik lahozlar, kupesler vs.) bekletmeden denize iade ettik.

Oltalarımızı arada ziyaret eden minik lahozlar bizi sevindirdi. Balıklar incitmeden denize iade edildi.

Tatilin son günü yine sabahın köründe soluğu sahilde aldım. Daha önceki günler denediğim bölgelerde hareketlilik olmayınca koyun arkasındaki açık denize bakan kısımda şansımı denemeye karar verdim. Uzun bir yürüyüş sonunda kayaların tepesinde yerimi aldım. Rüzgar tamamen kesilmesine rağmen deniz dışarıda hala oldukça dalgalıydı. Durduğum kaya deniz seviyesinden 1 metreden fazla yukarıda olmasına karşın her dalga vurduğunda ıslanıyordum. Bu işin keyifli kısmıydı. Keyifsiz kısmı ise bu dalgada iri bir balık gelmesi durumunda balığı denizden nasıl yukarı çıkarabileceğimi bilmiyordum. Her neyseki endişem yersiz çıktı, 1 saatlik denemem boyunca bir kaç güzel vuruş almama rağmen sahtenin iğnelerini bir türlü balığa geçiremedim  Bunun üzerine tekrar yer değiştirdim. Koyun iç kısmındaki taşlık, çakıllık sahilden olta atmaya başladım. Burada sadece su üstü sahtelerimi kullandım. Rapala XRap Subwalk'a çok güzel bir vuruş almama rağmen o da oltaya yakalanmadı. En son çare olarak bölgede hiç denemediğim Gelibolu sahtesine maharetini göstermesi için şans verdim. Sabah suyundaki tek balığımı da onla yakaladım  Onca büyük balığın yakalanmadığı iğneler, yakalaya yakalaya ufacık bir melanuru yakaladı.  Bunun üzerine şansımı daha fazla zorlamanın anlamı olmadığını görüp avı bıraktım.

Benim için küçük, melanur için büyük bir başarının fotografı: Kendinden 2 kat büyük sahteye yakalanmak...

Son günün öğleden sonrası ailece balığa çıktık. Herkesin balık tutabilmesi için yine yemli avcılık yaptık. Açık denizde henüz meraları, taşları bilmiyoruz, biz de koyun içinde önceki günkü gibi bir av yaptık. Yakaladığımız balıklardan irice 2-3 tanesini yemek için alıkoyup geri kalanını azad ettik.




Avlarım esnasında kullanmış olduğum yapay balıklar:

Soldan sağa: 1- Gelibolu Sahtesi 2- Savage Gear Sandeel 3- Rapala XRap Subwalk 4- Strike Pro (Modelini bilmiyorum.) 5- Rover 98 Taklidi


Herkese iyi avlar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder