Kardeşim gibi sevdiğim dostarımdan biri de Yusuf Opuş'tur. 2012 bahar aylarında tanışıp amatör balıkçılık tutkusunu aşıladığım Yusuf, merakı ve gayreti sayesinde çok kısa zamanda hem balıkçılık hem de balık avı fotoğrafçılığı konusunda kendini bir hayli geliştirdi. Her geçen gün birbirinden başarılı avlara ve fotoğraflara imza attığını görmek beni mutlu ediyor.
İşim icabı geçici olarak bulunduğum Kocaeli’den Samsun’a döndüğüm ağustos ayından beri Yusuf’un senelik izninde Samsun’a gelmesinin ve birlikte yapacağımız avların planını yapıyorduk. Nihayet Yusuf senelik iznini tam da balığın yoğun olduğu dönem olan kurban bayramı öncesine planladığı haberini verdi. O tarihlerde lüfer ailesi henüz aşağı göçünü tamamlamamıştı. Birkaç hafta öncesine nazaran kaba lüfer miktarında ciddi bir düşüş olmasına rağmen sarı kanatların boy ve miktarında ciddi bir artış olmuştu. Yusuf’un gelmesine birkaç gün kala kısacık bir avda ağırlıkları 180-225 g arasında değişen 16 adet sarıkanat yakaladığımı duyduktan sonra Yusuf’un heyecanı daha da artmıştı. Benimse tek düşündüğüm Yusuf’a birbirinden güzel balıklar yakalatarak güzel bir tatil geçirmesini sağlamaktı.
Samsun’a geldiği ilk gün mesaim olduğu için maalesef Yusuf’u balık merasında yalnız bırakmak zorunda kaldım. Yalnız başına avlandığı ilk gün meranın sığ olmasına alışık olmadığı için 3 adet sarıkanat yakalayıp en az 2 katını suyun dışına fırladıkları esnada kaçırmasına rağmen sonuçtan gayet memnundu. Bir sonraki günse hafta sonu tatilim başladığı için birlikte doyasıya balık tutabilecektik.
Cumartesi akşamı saat 4 civarı başladığımız avı biraz daha eğlenceli hale getirmek için küçük bir yarışma yapmaya karar verdik. Yarışma, ilk yakalanan balık, toplamda en fazla balık ve en büyük balık olmak üzere 3 kategoriden oluşuyordu. En az 2 kategoriyi kazanan galip gelerek kaybedenin takım çantasından istediği sahte balığı alacaktı. Aramızda malzemenin lafı bile olmazdı ama ödül yarışmaya ayrı bir heyecan katması içindi. İlk balık önemliydi. Çünkü diğer kategorilerin galibi yarışma boyunca değişebileceği halde ilk balığı tutan direkt olarak kategorilerden birini kazanmış olacaktı. Bu yüzden ikimiz de ilk balığı yakalamaya konsantre olarak aralıksız at-çeke koyulduk.
İlk balık Yusuf’a yapıştı. Güzel bir sarıkanat kendini havada gösterdikten sonra kurtulmayı başardı. Peşinden Yusuf bir sarıkanat daha kaçırdı. Balıklar 50 m’den daha açıkta ve yüzeyde yapıştığı için yakalanır yakalanmaz kendilerini suyun dışına atarak 22 g’lık kaşıklarımızı kolaylıkla ağızlarından atıyordu. Balığın dışarı vurmasını engellemek için tek bir seçenek vardı o da balığın istediği yöne yüzmesini engelleyecek şekilde hızlı sarmaktı. Normalde misafirimin bolca balık yakalaması için dua ederim ama ne yalan söyleyim bu sefer ben ilk balığı yakalayana kadar onun kaçırdığı balıklara sevinir haldeydim. Yusuf iki kere şansını kaybetmişti. Ama o kaçırdıkça balıklar ona gelmeye devam etti ve nihayet peş peşe yapışan üçüncü balığı dışarı atmayı başararak “ilk balık” kategorisini kazandı. O dakikadan sonra balık bollaştı. İkimize de hemen hemen her atışımızda balık yapıştı. Bir saatin sonunda kovamızda toplam 30 parça sarıkanat yatıyordu. Avın heyecanından olsa gerek belli bir yerden sonra yakaladığımız balıkları değil aradaki farkı saymaya başlamıştık. Ben 2 farkla yani 16-14 gibi çok yakın bir skorla “toplamda en fazla balık” kategorisinin galibi oldum. Yarışmanın galibini “en büyük balık” kategorisi belirleyecekti ama balıkların hepsi neredeyse aynı boyda olduğu için yarışmayı berabere sonuçlandırmaya karar verdik.
İşim icabı geçici olarak bulunduğum Kocaeli’den Samsun’a döndüğüm ağustos ayından beri Yusuf’un senelik izninde Samsun’a gelmesinin ve birlikte yapacağımız avların planını yapıyorduk. Nihayet Yusuf senelik iznini tam da balığın yoğun olduğu dönem olan kurban bayramı öncesine planladığı haberini verdi. O tarihlerde lüfer ailesi henüz aşağı göçünü tamamlamamıştı. Birkaç hafta öncesine nazaran kaba lüfer miktarında ciddi bir düşüş olmasına rağmen sarı kanatların boy ve miktarında ciddi bir artış olmuştu. Yusuf’un gelmesine birkaç gün kala kısacık bir avda ağırlıkları 180-225 g arasında değişen 16 adet sarıkanat yakaladığımı duyduktan sonra Yusuf’un heyecanı daha da artmıştı. Benimse tek düşündüğüm Yusuf’a birbirinden güzel balıklar yakalatarak güzel bir tatil geçirmesini sağlamaktı.
Samsun’a geldiği ilk gün mesaim olduğu için maalesef Yusuf’u balık merasında yalnız bırakmak zorunda kaldım. Yalnız başına avlandığı ilk gün meranın sığ olmasına alışık olmadığı için 3 adet sarıkanat yakalayıp en az 2 katını suyun dışına fırladıkları esnada kaçırmasına rağmen sonuçtan gayet memnundu. Bir sonraki günse hafta sonu tatilim başladığı için birlikte doyasıya balık tutabilecektik.
Cumartesi akşamı saat 4 civarı başladığımız avı biraz daha eğlenceli hale getirmek için küçük bir yarışma yapmaya karar verdik. Yarışma, ilk yakalanan balık, toplamda en fazla balık ve en büyük balık olmak üzere 3 kategoriden oluşuyordu. En az 2 kategoriyi kazanan galip gelerek kaybedenin takım çantasından istediği sahte balığı alacaktı. Aramızda malzemenin lafı bile olmazdı ama ödül yarışmaya ayrı bir heyecan katması içindi. İlk balık önemliydi. Çünkü diğer kategorilerin galibi yarışma boyunca değişebileceği halde ilk balığı tutan direkt olarak kategorilerden birini kazanmış olacaktı. Bu yüzden ikimiz de ilk balığı yakalamaya konsantre olarak aralıksız at-çeke koyulduk.
İlk balık Yusuf’a yapıştı. Güzel bir sarıkanat kendini havada gösterdikten sonra kurtulmayı başardı. Peşinden Yusuf bir sarıkanat daha kaçırdı. Balıklar 50 m’den daha açıkta ve yüzeyde yapıştığı için yakalanır yakalanmaz kendilerini suyun dışına atarak 22 g’lık kaşıklarımızı kolaylıkla ağızlarından atıyordu. Balığın dışarı vurmasını engellemek için tek bir seçenek vardı o da balığın istediği yöne yüzmesini engelleyecek şekilde hızlı sarmaktı. Normalde misafirimin bolca balık yakalaması için dua ederim ama ne yalan söyleyim bu sefer ben ilk balığı yakalayana kadar onun kaçırdığı balıklara sevinir haldeydim. Yusuf iki kere şansını kaybetmişti. Ama o kaçırdıkça balıklar ona gelmeye devam etti ve nihayet peş peşe yapışan üçüncü balığı dışarı atmayı başararak “ilk balık” kategorisini kazandı. O dakikadan sonra balık bollaştı. İkimize de hemen hemen her atışımızda balık yapıştı. Bir saatin sonunda kovamızda toplam 30 parça sarıkanat yatıyordu. Avın heyecanından olsa gerek belli bir yerden sonra yakaladığımız balıkları değil aradaki farkı saymaya başlamıştık. Ben 2 farkla yani 16-14 gibi çok yakın bir skorla “toplamda en fazla balık” kategorisinin galibi oldum. Yarışmanın galibini “en büyük balık” kategorisi belirleyecekti ama balıkların hepsi neredeyse aynı boyda olduğu için yarışmayı berabere sonuçlandırmaya karar verdik.
Toplamda 30 sarıkanat yakalayıp bir o kadarını da kaçırdığımız bereketli bir avın ardından Yusuf’un mutluluğu yüzünden okunuyordu. Bense misafirime güzel bir av yaşatmanın gururunu yaşıyordum. Yusuf’a son derece bereketli bir sarıkanat avı yaşattığıma göre artık başka balıklara deneme vaktimiz gelmişti. Benim için her zaman yakalanan balığın sayısı değil avın kalitesi önemli olmuştur. Çoğu zaman büyük bir balık yakaladıktan sonra avın geri kalanında olta atmak yerine balığı fotoğraflamakla uğraşmışımdır. Bu yüzden yeterince sarıkanat yakalayıp zevkimizi aldığımıza kanaat getirip şansımızı biraz da tatlısu levreğinde denemeye karar verdik.
Ertesi sabah 04:00 sularında arabayla 1 saat mesafedeki tatlısu levreği merama gitmek üzere yola çıktık. Tam güneş ağarırken vardığımız barajın suları her zamanki gibi pürüzsüz ve sessizdi. Kendi geliştirmiş olduğum kıyıdan jigging yöntemini kullanmaya başladığımdan beri buradan hiç elim boş dönmemiştim. Başka bir zaman olabilirdi ama Yusuf’a trofe balıklar yakalatıp, birbirinden güzel fotoğraflarını çekmek için can attığım bugün boş dönmemeliydik. Avlanacağımız meraya vardığımızda ikimizde heyecanlı bir şekilde kullanacağımız jigleri seçip takımlarımızı hazırladık. Yusuf’un spin kamışı 10-35 g atarlı olduğu için 28 g’lık bir jigle denemeye karar verdi. Bense ağır atarlı olan teleskobik kamışıma güvendiğim için 40 g’lık tombul bir jig seçtim. Ağır jig tercih etmemin sebebi daha uzun atışlar yapabilmekti.
İlk iş olarak Yusuf’a doğru jigging aksiyonu öğretmekle başladım. Her zamanki gibi bunu da çok çabuk öğrendi. Öğrenmesine öğrendi ama yarım saat geçmesine rağmen ikimize de vuran yoktu. Bazen bu merada balık hava aydınlandıktan 1-2 saat sonra başlayabiliyordu. Bu defa da öyle olmasını umarak ava devam ettik. Saat 7 sularında nihayet ilk balığı aldım. 250 g’lık bu balıktan sonra ikimiz de peş peşe balık almaya başladık. İlk birkaç balıktan sonra fotoğraf çekme işine ağırlık verdik. Yusuf fırsattan istifade edip elindeki tüm jigleri test etmek için her balıktan sonra kullandığı jigi değiştirerek yakaladığı balıkları ağızlarında farklı jiglerle fotoğrafladı. Yakaladığımız ufak balıklar fotoğraflandıktan sonra suya, iri balıklarsa Samsun’da yenmek üzere kovaya gönderildi. Jiglerimize saldıran balıklar arasında yarım kiloya yakın trofe sayılabilcek balıklar da vardı. Öğlene doğru sonlandırdığımız tatlısu levreği avımız da en az sarıkanat avımız kadar bereketli ve eğlenceli geçmişti.
Hayallerimizdeki bir balığı yakalamanın verdiği mutluluk nasılsa, bir başkasının hayallerini süsleyen balığı yakalamasına vesile olmanın verdiği mutluluk da öyledir. Şükürler olsun ki Yusuf kardeşim hayallerinden bazılarını gerçekleştirmesine yardımcı olma şansı buldum. Birlikte nice güzel avlara kardeşim.
Ertesi sabah 04:00 sularında arabayla 1 saat mesafedeki tatlısu levreği merama gitmek üzere yola çıktık. Tam güneş ağarırken vardığımız barajın suları her zamanki gibi pürüzsüz ve sessizdi. Kendi geliştirmiş olduğum kıyıdan jigging yöntemini kullanmaya başladığımdan beri buradan hiç elim boş dönmemiştim. Başka bir zaman olabilirdi ama Yusuf’a trofe balıklar yakalatıp, birbirinden güzel fotoğraflarını çekmek için can attığım bugün boş dönmemeliydik. Avlanacağımız meraya vardığımızda ikimizde heyecanlı bir şekilde kullanacağımız jigleri seçip takımlarımızı hazırladık. Yusuf’un spin kamışı 10-35 g atarlı olduğu için 28 g’lık bir jigle denemeye karar verdi. Bense ağır atarlı olan teleskobik kamışıma güvendiğim için 40 g’lık tombul bir jig seçtim. Ağır jig tercih etmemin sebebi daha uzun atışlar yapabilmekti.
İlk iş olarak Yusuf’a doğru jigging aksiyonu öğretmekle başladım. Her zamanki gibi bunu da çok çabuk öğrendi. Öğrenmesine öğrendi ama yarım saat geçmesine rağmen ikimize de vuran yoktu. Bazen bu merada balık hava aydınlandıktan 1-2 saat sonra başlayabiliyordu. Bu defa da öyle olmasını umarak ava devam ettik. Saat 7 sularında nihayet ilk balığı aldım. 250 g’lık bu balıktan sonra ikimiz de peş peşe balık almaya başladık. İlk birkaç balıktan sonra fotoğraf çekme işine ağırlık verdik. Yusuf fırsattan istifade edip elindeki tüm jigleri test etmek için her balıktan sonra kullandığı jigi değiştirerek yakaladığı balıkları ağızlarında farklı jiglerle fotoğrafladı. Yakaladığımız ufak balıklar fotoğraflandıktan sonra suya, iri balıklarsa Samsun’da yenmek üzere kovaya gönderildi. Jiglerimize saldıran balıklar arasında yarım kiloya yakın trofe sayılabilcek balıklar da vardı. Öğlene doğru sonlandırdığımız tatlısu levreği avımız da en az sarıkanat avımız kadar bereketli ve eğlenceli geçmişti.
Hayallerimizdeki bir balığı yakalamanın verdiği mutluluk nasılsa, bir başkasının hayallerini süsleyen balığı yakalamasına vesile olmanın verdiği mutluluk da öyledir. Şükürler olsun ki Yusuf kardeşim hayallerinden bazılarını gerçekleştirmesine yardımcı olma şansı buldum. Birlikte nice güzel avlara kardeşim.
Sevgili Savaş güzel yazını keyifle okudum. Eline sağlık. Yalnız siyah arka fon üzerine beyaz fontlu yazı gözü çok yoruyor. Ya da en azından ben de öyle oldu. Renk seçimini gözden geçirmeni rica ediyorum. Bol trofeli avlar dilerim.
YanıtlaSilErcan Tiktaş.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilJiging yaparken dibe takılma sorununu nasıl çözüyorsunuz.bu arada avlarınız ve anlatim tarzınız çok iyi tebrik ederim.
YanıtlaSilJiging yaparken dibe takılma sorununu nasıl çözüyorsunuz.bu arada avlarınız ve anlatim tarzınız çok iyi tebrik ederim.
YanıtlaSil