25 Mart 2013 Pazartesi

Bahar Sürprizi...


Gün içinde sürekli denizle iç içe olduğum bir yaşantım olmasına rağmen yıllardır ilk defa bu kadar uzun süre balıkçılıktan uzak kaldım. 2013 Ocak başında tatilimi geçirdiğim Antalya’da gerçekleştirdiğim bereketli tral avından bu yana geçen yaklaşık 2,5 aylık zaman zarfında elime nadiren olta alabildim. Tamamı levrek odaklı olan denemelerimin hepsinden de boş döndüm. Balıkçılıktan bu kadar süre uzak kalmamın nedenlerinin başında, kış aylarının Karadeniz’de kıyıdan olta balıkçılığı açısından son derece kısır olması gelse de, iş yoğunluğumdan dolayı balık tutmaya vakit bulamamamın etkisi de büyük oldu. Balıksız geçen aylarda, benimle aynı durumu yaşayan herkesin yaptığı gibi ben de kendimi, internet üzerinden balıkçılıkla alakalı paylaşımları takip ederek ve yeni sezon için takım hazırlayarak avuttum.

Nihayet sabırsızlıkla beklediğim Mart ayı geldi. Bu ayın sonlarına doğru Karadeniz kıyıları da yavaş yavaş canlanmaya başlar. Belli başlı balık türleri yumurtalarını dökmek ve beslenmek için kıyılara iner. Geçtiğimiz sene bahar aylarında mesleğim icabı geçici olarak Kocaeli’de ikamet ettiğim için Samsun’daki levrek furyasını kaçırmış, 2011 senesinde yakaladığım 1 kg civarı levreklerin çok daha büyümüş olarak av verdiğini uzaktan dinlemekle yetinmiştim. Bu yüzden yeni sezonda öncelikli hedeflerim arasında her birinin üçer kilo olduğunu tahmin ettiğim levrekler yer alıyor. Yerine göre değişmekle birlikte bahar aylarında levreğin mönüsünün başında teke, yengeç ve mamun gibi kabuklular gelir. Levreğin öncelikli tercihi mamun olmasına rağmen, mamunu bulma zorluğundan dolayı benim favori yemim tekedir. Fakat bahar aylarında teke bulmak da hiç kolay değildir.

Geçtiğimiz hafta, önceki senelerde keşfettiğim korunaklı bir limandan kepçe yardımıyla topladığım tekeleri canlı muhafaza etmek için şarjlı matkapla üzerinde delikler açtığım pet şişenin içine doldurup denize salmıştım. Nihayet 25 Mart gecesi levreğe denemeye karar verdim. Havanın kararmasıyla birlikte saat 18:30 gibi meraya vardım. Levreğe deneyeceğim mera, kıyıdan 50 m açığa kadar derinliği 2 m'yi geçmeyen kumluk ve kayalık karışımı çok sığ bir bölgeydi. Amacım iki oltamdan birini yemli, diğerini ise at-çek yaparak kullanmaktı. Yemli için kullandığım takım, zargana topunun altında 1 kulaç uzunluğundaki 0.24 mm misinanın ucuna bağlanmış tek bir adet 3 numara çapraz kancadan ibaretti. Bu takımla önceki senelerde güzel baltabaş karagöz ve levrek avları yapmıştım. Hatta 23 Nisan 2002 tarihinde Tuzla'da yakaladığım 2.9 kg'lik baltabaş karagözü de aynı yöntemle almıştım. O yıllarda kendime ait bir fotoğraf makinem olmadığı için maalesef o güzel balığın fotoğrafını çekememiştim. Bir daha o büyüklükte bir karagözü kim bilir ne zaman yakalarım?

Yemli takımı en iri ve hareketli tekeyle yemledikten sonra kıyıdan 25-30 m mesafeye sallayıp kamışı kayaların arasına sabitledim. Canlı teke, topun altındaki 1 kulaçlık misinanın ucunda serbest bir şekilde dolaşırken ben de bir yandan at-çek yapmaya başladım. Saat 20:30'a kadar spin kamışımın ucuna taktığım silikon ve sert plastikten çeşitli sahte yemlerle deneme yaptım. Yemli takımın da her 15-20 dk'da bir yemini kontrol edip yerini değiştirmeme rağmen 2 saat içinde yemli takıma da, sahte yemlere de vuran olmadı. Bazen balıkçılık böyledir işte. Sabır gerektirir. Balığın ne zaman nerede olacağını asla bilemeyiz. Bazen oltamızı atar atmaz balık vurur. Bazen de biz oltalarımızı toplayıp gittikten hemen sonra gelir balık. Biz bilgi ve tecrübelerimize istinaden deneme yaptıktan sonra, gerisi biraz da şansa kalmıştır.

Gece zifiri karanlıkta yalnız başıma ancak 2 saat sabredebildim. Yakın zamanda levrek alındığına dair haber almış olsam belki biraz daha dayanabilirdim ama mevsimin henüz erken olmasının da verdiği rahatlıkla avı sonlandırmaya karar verdim. Takımlarımı toplayıp dönmeye hazırlanırken aklıma liman içinde rıhtım ışıklarının aydınlattığı bir yer geldi. Eve dönmeden önce yolumun üstünde olan bu yerde bir kaç at-çek denemesi yapmaya karar verdim. Bahar mevsimi her zaman sürprizlere açık olduğundan belki aydınlık suda sahte balığı takip eden bir şeyler görebilirdim.

Spin takımımın ucuna 9 cm'lik bir rapala bağlayıp, rıhtım aydınlatmasının altında denemeye başladım. Daha ilk atışımda irice bir zargana rapalayı kıyıya kadar takip etti. İkinci atışımı yaptığımda, bu sefer rapalanın peşine 3 zargana birden takıldı. Şaşırtıcı bir şekilde rapalayı her atışımda zarganalar tarafından takip alıyordum. Bu mevsimde bu kadar çok zargana olması garipti. Vakit kaybetmeden oltamın ucundaki rapalayı, 1.5 g'lık silikon zokasına iliştirilmiş 3 cm boyunda ince uzun yapılı bir silikonla değiştirdim. Silikonla ilk atışımda güzel bir vuruş almama rağmen balık kancaya takılmadı. Takip eden atışlarımda da çok sefer vuruş almama rağmen kanca zargananın sert gagasına takılmadı. Nihayet onca vuruş ve takibin sonucunda silikon yemle Karadeniz için hatrı sayılır boyda bir zargana yakalamayı başardım. 2 saatlik sıkıntılı bekleyişten sonra zarganalar keyfimi yerine getirmişti. İlk balıktan sonra yöntem değiştirmeye karar verdim.



Silikon yemi çıkarıp spin kamışımın ucuna ufacık bir sinek kanca bağladım. Sinek kancanın ucuna kepçe yardımıyla yakaladığım 3-4 cm'lik gümüşlerden birini canlı olarak takıp bir kaç metre önüme salladım. Çok geçmeden civardaki zarganalardan biri kancanın ucunda debelenen gümüşü fark edip hiç tereddüt etmeden saldırdı. Balık gagasının arasına aldığı gümüşle beraber hızlı bir şekilde yüzerken ben de yemi yutması için makinenin telini kaldırıp misinanın akmasına müsaade ettim. Zargananın gümüşü tamamen yuttuğunu görünce de tasmalayıp ikinci balığımı aldım.



Spin kamışla uyguladığım şeytan oltası benzeri bu takımla birkaç zargana daha yakaladıktan sonra tekrar yöntem değiştirmeye karar verdim. Etrafta bu kadar çok zargana oluşu nicedir denemeyi düşündüğüm ipekle zargana yakalamak için iyi bir fırsat olabilirdi. Spin kamışımın ucuna bağladığım ipeğin 1 m gerisine 5 g ağırlığında kıstırma kurşun ilave ettikten sonra atışımı yaptım. İlk atışımda gelen ilk vuruşta bir zargana daha aldım. Bu balık ipekle yakaladığım ilk zarganaydı. Nihayet bu sürpriz gecede ipekle zargana avını da tecrübe etme şansı bulmuştum. Zargananın uzun ve sert gaga yapısından dolayı şimdiye kadar rapala ve silikon yemlerle yaptığım zargana avlarında aldığım vuruşlarda balığın yakalanma yüzdesi düşüktü. İpekli takımda ise bu oran çok yüksekti. Neredeyse ipekli takımla aldığım her vuruşta balık yakaladım.




O gece uzun aradan sonra keyifli bir balık avı geçirdim. Niyet ettiğim levreklere kavuşamasam da farklı yöntemlerle 8 tane zargana yakaladım. Balıklarından ilk 4 tanesini yemek için alıkoyduktan sonra diğerlerini denize iade ettim. Neye niyet, neye kısmet. Çocukluk yıllarımın üstadı Şükrü Amca'nın dediği gibi; denizle pazarlık olmaz...



1 yorum:

  1. Kısmetse yarın bende deneyeceğim bakalım. Aldığım LRF silikonları ile denemeyi düşünüyorum...

    YanıtlaSil